Karşıt Güçler - Aldivan Teixeira Torres 4 стр.


Tabii ki değil, Aldivan. Yeteneğin var ve bu dünyada nadir görülen bir şey. Doğru zamanda başaracaksın. Zafere ulaşanlar hayallerine inananlardır.

İnanıyorum. Bu yüzden medeniyetin temellerinin henüz ulaşmadığı hiçliğin ortasındaki bu yerdeyim. Dağa tırmanmak, görevlerin üstesinden gelmek için bir yol buldum. Şu an bana kalan tek şey mağaraya girmek ve hayallerimi gerçekleştirmek.

Sana yardım etmek için buradayım. Kutsal hâle geldiğinden beri dağın koruyucusuyum. Görevim umutsuzluk mağarasını arayan tüm hayalperestlere yardım etmek. Bazıları para, güç, toplumsal gösteriş veya diğer bencil maddi hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Şimdiye kadar hepsi başarısız oldu ve sayıları az da değildi. Mağara dilekleri yerine getirme konusunda âdil.

Sohbet canlı bir tarzda bir süre daha devam etti. Tuhaf bir ses beni kulübeden dışarı çağırırken konuşmaya olan ilgimi yavaşça kaybediyordum. Bu ses beni her çağırdığında meraktan dışarı çıkmaya mecbur hissediyordum. Gitmeliydim. Düşüncelerimdeki bu tuhaf sesin ne demek istediğini bilmek istiyordum. Kadına nazikçe veda ettim ve sesin geldiği yere yöneldim. Beni ne bekliyor? Hadi beraber devam edelim okuyucu.

Gece soğuktu ve ısrarlı ses zihnimde duruyordu. Aramızda bir tür tuhaf bağlantı vardı. Kulübenin dışında şimdiden birkaç metre yürümüştüm ama bedenim kilometrelerce yürümüşçesine gibi yorgundu. Zihinsel olarak aldığım talimatlar beni karanlığa yönlendirdi. Yorgunluk, korku ve bilinmeyen ve merak birleşimi beni kontrol ediyordu. Bu tuhaf ses kime aitti? Sesin sahibi kadın ne yapmamı istiyordu? Dağ ve sırları dağı tanımaya başladığımdan beri ona saygı duymayı öğrenmiştim. Koruyucu ve sırları, yüzleşmek sorunda kaldığım görevler, hayaletle karşılaşma; hepsi özeldi. Kuzeydoğudaki en yüksek, hatta en etkileyici bile değildi ama kutsaldı. Büyücü doktor efsaneleri ve hayallerim beni ona yönlendirmişti. Bütün görevleri kazanmak, mağaraya girmek ve dileğimi söylemek istiyordum. Değişmiş bir adam olacaktım. Artık yalnızca kendim değil, mağarayı ve ateşini yenen adam olacaktım. Koruyucunun fazla güvenmemeyle ilgili sözlerini hatırlıyorum. İsanın sözlerini hatırlıyorum:

-Bana inanan sonsuz hayata sahip olur

Bunun içerdiği riskler hayallerimden vazgeçmemi sağlamayacak. Bu düşünceyle beraber her zamankinden daha inançlıyım. Ses daha da güçlü hale geliyor. Sanırım gideceğim yere varıyorum. Tam önümde bir kulübe görüyorum. Ses bana oraya gitmemi söylüyor.

Kulübe ve etrafı aydınlatan ateşi açık, düz bir zeminde. Genç, uzun, zayıf ve siyah saçlı bir kız ateşte bir tür meze pişiriyor.

Demek geldin. Çağrıma cevap vereceğini biliyordum.

Kimsin sen? Benden ne istiyorsun?

Mağaraya girmek isteyen başka bir hayalperestim.

Beni zihninle çağırabilmek için nasıl özel güçlere sahipsin?

Bu telepati, ahmak. Bilmiyor musun?

Duymuştum. Bana da öğretebilir misin?

Bir gün öğreneceksin, ama benden değil. Söyle bana, hangi hayal seni buraya getiriyor?

Her şeyden önce, adım Aldivan. Karşıt güçlerimi bulmak umuduyla dağa tırmandım. Kaderimi belirleyebilirler. İnsan karşıt güçlerini kontrol edebilirse mucizeler gerçekleştirebilir. Sevdiğim bir alanda çalışma hayalimi gerçekleştirmek için ihtiyacım olan bu ve bununla birçok ruhun hayal kurmasını sağlayacağım. Yanlıca kendim değil bana bu yetenekleri veren tüm evren için mağaraya girmek istiyorum. Dünyadaki yerimi alacağım ve bu şekilde mutlu olacağım.

Adım Nadja. Pernambucan sahilinde yaşıyorum. Topraklarımda bu mucizevî dağdan ve mağarasından bahsedildiğini duydum. Her şeyin yalnızca bir efsane olduğunu düşünsem de buraya bir yolculuk yapmak hemen ilgimi çekti. Eşyalarımı toplayarak Mimosoyu arkamda bırakıp ayrıldım ve dağa tırmandım. Büyük ikramiyeyi vurdum. Şimdi buradayım, mağaraya gireceğim ve dileğimi gerçekleştireceğim. Güç ve zenginlikle donanmış büyük bir tanrıça olacağım. Herkes bana hizmet edecek. Senin hayalin çok saçma. Dünyaya sahip olabilecekken neden bu kadar az istiyorsun?

Yanılıyorsun. Mağara küçük mucizeleri gerçekleştirmiyor. Başarısız olacaksın. Koruyucu senin girmene izin vermeyecek. Mağaraya girmek için iç görevi yerine getirmelisin. Ben iki aşamayı zaten geçtim. Sen kaç tane kazandın?

Ne kadar aptalca, görevler ve koruyucular. Mağara yalnızca en güçlü ve kendine güveni en fazla olanlara saygı duyar. Hayallerime yarın ulaşacağım ve kimse beni durdurmayacak, duydun mu?

Sen bilirsin. Pişman olduğunda çok geç olacak. Eh, sanırım gidiyorum. Biraz dinlenmem lâzım çünkü geç oldu. Sana gelince, sana mağarada şans dileyemem çünkü Tanrının kendisinden daha güçlü olmak istiyorsun. İnsan bu noktaya gelirse kendisini yok eder.

Saçma, sadece konuşuyorsun. Hiçbir şey beni kararımdan döndürmeyecek.

İnatçı olduğunu görünce onun için üzülerek vazgeçtim. İnsanlar bazen nasıl bu kadar küçülebiliyorlar? İnsan yalnızca doğru ve eşitlikçi idealler için savaştığında değerli oluyor. Yolu yürürken aklıma bunun yanlış bir sınav veya diğerlerinin ihmali yüzünden mi olduğunu düşünerek yanıldığım zamanlar geldi. Bu beni mutsuz ediyor. Hepsinin üstünde, ailem tamamen hayalimin karşısında ve bana inançları yok. Bu canımı yakıyor. Bir gün mantıklı düşünüp hayallerin gerçek olabileceğini görecekler. O gün, her şey söylenip yapıldıktan sonra zafer şarkımı söyleyeceğim ve yaratıcıyı onurlandıracağım. Bana her şeyi verdi ve yalnızca yeteneklerimi paylaşmamı istedi, çünkü İncilin söylediği gibi bir ışık yakıp onu masanın altına koymayın. Onu herkesin benimseyip aydınlanması için yukarı koyun. Yol kayboluyor ve aniden inşa etmek için çok ter döktüğüm kulübeyi görüyorum. Uyumam gerekiyor çünkü yarın bir bakla gün ve kendim ve dünya için plânlarım var. İyi geceler okuyucular. Sıradaki bölüme kadar

Sarsıntı

Yeni bir gün başlıyor. Aydınlık beliriyor, sabah meltemi saçlarımı okşuyor, kuşlar ve böcekler kutlama yapıyor ve bitkiler yeniden doğmuş gibi görünüyor. Bu, her gün oluyor. Gözlerimi ovuşturup yüzümü yıkıyor, dişlerimi fırçalayıp banyo yapıyorum. Bu benim kahvaltıdan önceki rutinim. Orman ne avantaj ne de seçenek sunuyor. Buna alışık değilim. Annem beni kahvemi bana getirecek kadar şımarttı. Kahvaltımı sessizce yapıyorum ama zihnimde bir ağırlık var. Üçüncü ve son görev ne olacak? Bana mağarada ne olacak? Cevabı olmayan çok fazla soru var, bu başımı döndürüyor. Sabah ve sabahla beraber heyecanlarım, korkularım, ürpertilerim de ilerliyor. Ben artık kimim? Belli ki aynı değilim. Ne olduğunu bile bilmediğim bir kaderi aramak için kutsal bir dağa tırmandım. Koruyucuya rastladım ve yeni değerlerle daha önce varlığını hayal ettiğimden bile büyük bir dünyayı keşfettim. İki görevi tamamladım ve şimdi sadece üçüncüsüyle karşılaşmam gerek. Uzak ve bilinmeyen ürpertici bir üçüncü görev. Kulübenin etrafındaki yapraklar her zamankinden yavaş hareket ediyor. Doğayı ve işaretlerini anlamaya başladım. Birisi yaklaşıyor.

Merhaba! Orada mısın?

Sıçradım, bakışlarımın yönünü değiştirdim ve koruyucunun gizemli figürüne baktım. Daha mutlu ve görünen yaşına göre hoş duruyor.

Gördüğün gibi buradayım. Bana ne haberler getirdin?

Sıçradım, bakışlarımın yönünü değiştirdim ve koruyucunun gizemli figürüne baktım. Daha mutlu ve görünen yaşına göre hoş duruyor.

Gördüğün gibi buradayım. Bana ne haberler getirdin?

Bildiğin gibi, bugün üçüncü ve son görevini ilan etmeye geldim. Bu, burada, dağdaki yedinci gününde gerçekleşecek, çünkü bu bir ölümlünün burada kalabileceği en uzun süre. Bu basit ve şundan oluşuyor: aynı gün kulübenden ayrılırken yolda karşılaştığın ilk insan veya hayvanı öldür. Yoksa sana en derin arzularını bahşedecek olan mağaraya giremeyeceksin. Ne dersin? Kolay değil mi?

Nasıl yani? Öldürmek mi? Bir katil gibi mi duruyorum?

Bu mağaraya girebilmenin tek yolu. Kendini hazırla, çünkü yalnızca iki gün kaldı ve

Richter ölçeğine göre 3.7 büyüklüğünde bir deprem dağın zirvesini sallıyor. Sarsıntı başımı döndürüyor ve sanırım bayılacağım. Akla daha fazla düşünce geliyor. Gücümün tükendiğini hissediyorum ve ellerimle ayaklarımı zorla bağlayan kelepçeler hissediyorum. Bir ışık parlamasında kendimi, efendilerin yönettiği tarlalarda çalışan bir köle olarak buluyorum. Zincirleri ve kanları görüyor, arkadaşlarımın çığlıklarını duyuyorum. Zenginlik, gurur ve sömürgecilerin kahpeliğini görüyorum. Aynı zamanda ezilenler için kopan özgürlük ve adalet çığlığını da görüyorum. Ah, dünya nasıl da adaletsiz! Bazıları kazanırken diğerleri çürümeye terk edilmiş, unutulmuş. Kelepçeler kırılıyor. Bir parça özgürüm. Hâlâ ayrımcılığa uğramışım, nefret ediliyorum ve mazlumum. Bana zenci diyen beyaz adamlardaki şeytanı hâlâ görüyorum. Hâlâ ikinci sınıf hissediyorum. Feryat çığlıklarını yine duyuyorum ama ses şimdi net, keskin ve tanıdık. Feryat kayboluyor ve yavaş yavaş bilincimi geri kazanıyorum. Birisi beni kaldırıyor. Hâlâ biraz sersem, haykırıyorum:

Ne oldu?

Gözyaşları içindeki koruyucu bir cevap bulamıyormuş gibi görünüyor.

Oğlum, mağara az önce başka bir ruhu yok etti. Lütfen üçüncü görevi kazan ve bu lâneti yen. Evren senin başarın için bir araya geldi.

Nasıl kazanacağımı bilmiyorum. Yalnızca yaratıcının ışığı düşünce ve hareketlerimi aydınlatabilir. Seni temin ederim: hayallerimden kolayca vazgeçmeyeceğim.

Sana ve ulaştığın eğitime inanıyorum. İyi şanslar Tanrının Çocuğu! Yakında görüşürüz!

Tuhaf kadın böyle söyleyerek ayrıldı ve bir dumanın içinde kayboldu. Artık yalnızdım ve son görev için hazırlanmam lâzımdı.

Son Görevden Bir Gün Önce

Dağa çıkmamın üzerinden altı gün geçti. Bütün bu görev ve deneyim süresi beni çok olgunlaştırdı. Doğayı, kendimi ve diğerlerini daha kolay anlayabiliyorum. Doğa kendi ritminde gidiyor ve insanların gösterişlerine karşı duruyor. Ormanları ağaçsızlaştırıyoruz, suları kirletiyoruz ve atmosfere gaz salınımına neden oluyoruz. Bundan ne elden ediyoruz? Bizim için gerçekten önemli olan ne, para mı yoksa hayatta kalmak mı? Sonuçlar ortada; küresel ısınma, bitki ve hayvan çeşitliliğinin azalması ve doğal afetler. İnsan bütün bunların kendi hatası olduğunu görmüyor mu? Hâlâ zaman var. Hayat için zaman var. Kendinize düşeni yapın: Su ve enerji tasarrufu yapın, atıkları geri dönüştürün, çevreyi kirletmeyin. Hükümetinizden çevre sorunlarıyla ilgilenmesini isteyin. Bu kendimiz ve dünya için yapabileceğimiz en küçük şey. Benim serüvenime dönelim, dağın tepesine bir kez çıktım mı istek ve sınırlarımı daha iyi anladım. Hayallerin yalnızca asil ve doğru olduğu sürece mümkün olduğunu anladım. Mağara âdil ve üçüncü görevi kazanırsam hayalimi gerçekleştirecek. Birinci ve ikinci görevleri kazandığımda diğerlerinin dileklerini daha iyi anlamaya başladım. İnsanların çoğu zenginlik, toplumsal saygınlık ve yüksek yönetim mevkileri istiyor. Hayatta en iyi şeyin ne olduğunu artık görmüyorlar: Mesleki başarı, sevgi ve mutluluk. İnsanı gerçekten özel yapan çalışmalarında parlayan nitelikleridir. Güç, refah ve toplumsal gösteriş kimseyi mutlu yapmaz. Kutsal dağda aradığım bu: Mutluluk ve karşıt güçlere tamamen hâkim olmak. Biraz dışarı çıkmaya ihtiyacım var. Ayaklarım beni adım adım inşa ettiğim kulübenin dışına yönlendiriyor. Bir kader işareti görmeyi umuyorum.

Güneş ısıtıyor, rüzgâr güçleniyor ve hiçbir işaret görünmüyor. Üçüncü görevi nasıl kazanacağım? Eğer hayalimi gerçekleştiremezsem bu başarısızlıkla nasıl yaşayacağım? Olumsuz düşünceleri zihnimden atmaya çalışıyorum ama korku daha güçlü. Dağa tırmanmadan önce kimdim? Tamamen güvensiz, dünya ve insanlarıyla yüzleşmeye korkan genç bir adam. Bir kez mahkemede haklarını savunan ama alamayan genç bir adam. Gelecek bana bunun en iyisi olduğunu gösterdi. Bazen kaybederek kazanırız. Hayat bana bunu öğretti. Etrafımda birkaç kuş tiz sesle bağırıyor. Endişemi anlıyormuş gibi görünüyorlar. Yarın yeni bir gün olacak, dağın tepesindeki yedinci gün. Dua edin okuyucular, kazanabilmem için dua edin.

Üçüncü Görev

Yeni bir gün başlıyor. Hava sıcaklığı güzel ve gökyüzü bütün enginliğiyle mavi. Uykulu gözlerimi tembelce ovuşturuyorum. Büyük gün geldi ve buna hazırım. Her şeyden önce kahvaltımı hazırlamalıyım. Bir önceki gün bulabildiğim malzemelerle çok sınırlı bir kahvaltı olmayacak. Tavayı hazırlıyorum ve iştah açıcı tavuk yumurtalarını kırmaya başlıyorum. Yağ sıçrayıp neredeyse gözüme giriyor. Hayatta kaç defa başkaları bizi endişeleriyle incitmiş gibi görünüyor. Kahvaltımı yapıyor, biraz dinleniyor ve stratejimi hazırlıyorum. Üçüncü görev kolay dışında her şey olabilirmiş gibi duruyor. Bana göre öldürmek düşünülemez bir şey. Eh, öyle bile olsa, bununla yüzleşmem gerekecek. Bu çözümle yürümeye başlıyorum çok geçmeden kulübenin dışına çıkıyorum. Üçüncü görev burada başlıyor ve ona hazırlanıyorum. İlk yola girip yürümeye başlıyorum. Patika yolun kenarındaki ağaçlar büyük ve derin kökleri var. Gerçekten ne arıyorum? Başarı, zafer, kazanma. Bununla beraber, ilkelerimin dışına çıkan herhangi bir şey yapmayacağım. İtibarım şöhret, başarı ve güçten önce gelir. Üçüncü görev beni rahatsız ediyor. Yalnızca bir hayvan bile olsa öldürmek bana göre bir suç. Diğer yandan, mağaraya girip isteğimi söylemek istiyorum. Bu iki şeyi temsil ediyor, karşıt güçler veya karşıt yollar.

Yolda kalıyor ve hiçbir şeye rastlamamak için dua ediyorum. Kim bilir belki de üçüncü görevden azledilirim. Koruyucunun bu kadar cömert olacağını sanmıyorum. Kurallara herkes uymalı. Biraz duruyorum ve önümde gördüğüm sahneye inanamıyorum: bir tür leopar ve üç yavrusu etrafımda dolaşıyor. Olan bu. Üç yavrunun annesini öldürmeyeceğim. Buna cesaretim yok. Hoşça kal başarı, hoşça kal umutsuzluk mağarası. Bu kadar hayal yeter. Üçüncü görevi tamamlamadım ve gidiyorum. Evime ve sevdiğim insanlara geri döneceğim. Eşyalarımı toplamak için aceleyle kulübeye gidiyorum. Üçüncü görevi tamamlamıyorum

Kulübe yıkılmış. Bütün bunların anlamı ne? Bir el hafifçe omzuma dokunuyor. Dönüp bakıyor ve koruyucuyu görüyorum.

Tebrikler canım! Görevi tamamladın ve artık umutsuzluk mağarasına girmeye hakkın var. Kazandın!

Bana sıkıca sarılması kafamı daha da karıştırıyor. Bu kadın ne söyledi? En nihayetinde mağaraya ve hayalime ulaşabilir miyim? Buna inanmadım.

Назад Дальше