Bağlayan İlişkiler - Amy Blankenship 2 стр.


Sessizce hangi manzaranın daha kötü olduğunu merak ediyordu.

*****

Isabel Hart, özel helikopterin sesini duyunca çay fincanını indirdi. Aceleyle pencereye giderek eve gelişlerini izlemek istedi ama bu hafta oynaması gereken rolü olduğunu hatırlayarak durakladı. Zayıf büyükannenin aileye onunla birlikte ihtiyacı vardı.

Kısa süre önce küçük bir kalp krizi geçirmişti ve bu Malcolm ve Angel'ı eve dönmeye ikna etmek için yeterli olmuştu, Dört Temmuz tatili olsa bile. Neredeyse bu korkutucu bir deneyime değmişti. Hatta tesisi dışarıdan gelenlere kapatmış ve çalışanlara hafta sonu için izin verme konusunda Tristian ile anlaşmıştı böylece ailesi için burası ev gibi görünecekti.

Bir yolunu bulsa özlediği çocuğu ve torunlarını geri döndürürdü, bunu yapmaları için ölüyormuş gibi davranmaya bile hazırdı.

Çocukları her zaman burada aileleriyle birlikte yaşamıştı. Bu, Malcom’un boşanmasının yıktığı bir gelenekti. Büyük oğlu Robert lise aşkı Dianne ile evlendikten sonra avukat olmuştu. Şu an yirmi yaşında olan ikiz çocuk Devin ve Damien, tesisin zemin katında büyük bir alanı kaplayan spor salonunda eğitmen olarak çalışıyorlardı.

Gözlerini Robert'tan ayırmamak zorundaydı çünkü babası gibi açgözlü ve hesapçıydı. Son isteğinin ne olduğundan emin olmasa bile, öldüğünde Mirasını ve Son İsteğini tartışmaya açacağını biliyordu.

Robert, son isteğin ona maddi anlamda bir iyilik getirmeyeceğini biliyordu. Robert’in muhasebe kayıtlarını değiştirdiğini ve paraları kendi hesaplarından birine aktardığını yakaladığında onun evrak işleriyle ilgilenmesini engellemişti. Robert son birkaç yıldır onu oldukça hayal kırıklığına uğratmıştı.

İkinci büyük çocuğu ve tek kızı Carley ile üç çocuğu da burada yaşıyordu. Fakat Carley Robert’a hiç benzemiyordu.

Küçük ailesi, onlar için hazırladığı vakıf fonları ile zar zor geçindiklerini zanneden şımarık veletlerle doluydu. Tiffany on yedi, Paris yirmi bir ve Jason yirmi yaşındaydı. Anneleri alkolikten başka bir şey olmadığı için çocukların tembel tavırlarını ayıplamıyordu. Dördü bir olup yıllar önce Carley’in zavallı kocasını kaçırmışlardı.

Kocası John öleli üç yıl olmuştu ve sadece bir yıl sonra Malcolm ve Angel’ı kaybetmişti. John baskıcı ve zorba bir adamdı ve doğrusu onu hiç özlemiyordu. Ancak ailedeki herkes kendi hayatlarıyla meşgulken, Isabel'i yaşlılığında yalnız bırakmıştı.

Onunla gerçekten ilgilenen Tristian ile iki yerli genç çocuktu ve Tristian ile kız kardeşi bu iki çocuğa, Hunter ve Ray Rawlins, çok düşkündü.

Ailenin geri kalanının ne yaptığı umurunda bile değildi, onun için önemli olan Angel ve Tristian’dı. Kardeşlerden birinin başka kandan olması canını sıkmıyordu, önemli olan kalpleriydi. Tristian evlat edinildiğinde, diğer aile fertlerini, ona evlatlık olduğunu söylemeleri halinde hiç düşünmeden Mabet’ten atılacakları konusunda uyarmıştı. Tehdit şu ana kadar dışarıda tutulmuştu.

Tristian ve Angel’ın bunu bilmelerine imkân yoktu fakat bir gün Mabet onlara ait olacaktı.

Isabel kafasını kaldırdığında, çiçek bahçesinde dimdik duran Lily Hart’ı görünce içinden güldü. Oğlu Malcolm şehirden ayrıldığında Lily’nin burada yaşamaya devam etmesine izin vermişti. Kadının kalmasına razı olmasının tek sebebi, Angel'ı mümkün olduğunca geri getirmek ve Tristian'ı burada yaşamaya devam ettirmekti.

Isabel’in endişesi Lily’nin mutsuz olmasıydı. Malcolm onu sevmişti ama o Malcolm’u uzak tutacak şekilde hep soğuk ve çekilmez davranmıştı ve sebebini de hiç anlatmamıştı. Isabel, Lily’nin bir gün Mabet’e sahip olma umuduyla burada kalacak kadar aptal olduğunu anlamıştı.

Malcolm evlenmeden önce daima playboy olmuştu, daha büyük oyunlara geçmeden önce otelde çalışan yerli personelin yarısı ile yatıyordu.

Malcolm evlendikten sonra çapkınlık işlerini bırakmıştı ve boşanma sebeplerinin bu olmadığını biliyordu. Malcolm kızları her zaman sevmişti ama Isabel, güzelliğinden dolayı en çok Lily’yi sevdiğini biliyordu ve Lily hala çok güzeldi. Soğuk ve güzel… Çocuklar çok küçükken bile anne olamayacak kadar duygusuzdu.

Isabel, Lily'nin yüzündeki acı bakışı gördüğünde Malcolm'un burada olduğunu anladı. Helikopter pilotuna, herhangi biri için hafta sonundan önce dönmeye cesaret ederse kovulacağını belirsiz bir şekilde söylemişti. Ayrıca, evdeki tüm araçları bir şekilde kullanılamaz hale getirmesi karşılığında para bile vermişti. Böylece kimse ayrılamayacaktı.

Bir kereliğine, hoşlansalar da hoşlanmasalar da tüm aile burada birlikte kalacaktı.

*****

Ray Rawlins, garajdaki son otomobilin kaputunu kapatırken uzaktaki helikopterin sesini duydu. Büyük bir memnuniyetle, etraftaki artık işe yaramayan pahalı arabalara baktı. Isabel Hunter, istediğinde ölmüş kocası kadar acımasız olabilirdi.

Helikopter yavaşça piste inerken, tuğla binanın dışına çıkarak gözlerinin önündeki saçlarını savurdu. Düşünceleri Hunter’a döndü. Angel’ın Kaliforniyalı erkek arkadaşını getirdiğini öğrendiklerinde, kardeşinin onları tutup tutamayacağını merak etti.

Ashton Fox'un düşmek üzere olduğu örümcek ağı hakkında bir fikri yoktu.

Ona göre, bu dağın üstünde doğan insanların çoğu, o dağdan düşmeyi hak ediyordu. Angel ve Tristian istisnaydı. Onlar büyürken, o ve Hunter kanatları altına almış ve tam içine doğdukları kötülüklerden mümkün olduğu kadar korumuşlardı. Tatlı büyükanneleri bile yoluna çıktıklarında güvenilmez olabiliyordu.

Çocukluğunu hatırlayarak duvarın tuğlalarına yaslandı. O ve Hunter kardeşlerden sadece birkaç yaş büyüktüler ama dördü hiç ayrılmazdı. Tristian ve Angel her ne kadar eğlenceli ve oyun olduğunu düşünse de, yerlilerin hayatta kalma tekniklerini öğreten Hunter ile birlikte, hemen hemen her gün dağdaki ormana gidiyorlardı.

Angel, yedek erkek arkadaşıyla helikopterden dışarı koştururken geçmiş hatıralarının görüntüsü eridi. Helikopterden gelen rüzgâr görünmeyen bir fırtına gibi saçlarını dağıtınca kafasını salladı.

Mabet olarak bilinen büyük binaya baktı. Ailesi olduğu iddia edilen içerideki insanların yeni bir oyuna hazırlandıklarını biliyordu, küçük bir kızın tek başına oynayamayacağı kadar tehlikeli bir oyun.

Angel, yedek erkek arkadaşıyla helikopterden dışarı koştururken geçmiş hatıralarının görüntüsü eridi. Helikopterden gelen rüzgâr görünmeyen bir fırtına gibi saçlarını dağıtınca kafasını salladı.

Mabet olarak bilinen büyük binaya baktı. Ailesi olduğu iddia edilen içerideki insanların yeni bir oyuna hazırlandıklarını biliyordu, küçük bir kızın tek başına oynayamayacağı kadar tehlikeli bir oyun.

Ray, Hunter'ın ona hediye ettiği küçük şişeyi çıkarttı ve zihnini boşaltmaya çalışarak bir yudum içti. Angel’ı kötülüklerden korumak için tüm konsantrasyonuna ihtiyacı olacaktı.

*****

Tristian pilota eğilip dikkatini çekmeden önce herkesin helikopteri terk etmesini bekledi. “Isabel Hart’ın söylediklerini unutma.” Yeşil gözleri uyarıyla küçülürken yüzündeki gülümseme de kaybolmuştu. “Git tatilini yap ve bizim için endişelenme. Sana bu hafta ihtiyacımız olmayacak, anladın mı?”

Tristan ona katıldığında Angel mutlu bir şekilde gülümsedi ve hepsi pervanelerin rüzgârından kaçtı. Canavar makinenin yüksek sesle uçup gittiğini gördüğünde çok daha iyi hissetti.

“Kasırgadan iyi kurtulduk.” Angel alaycı bir selam verdi. Kimsenin dalga geçmeyeceğini bilse ellerini yere koyar ve güvenle getirdiği için ona teşekkür ederdi.

Ashton ipeksi sarışın saçlarını parmaklarıyla taradı, saçlarını hissetmekten hoşlandı. “Oh, güzel saçların dağıldığı için çıldırmış olmalısın,” parmaklarının hiçbir yere takılmadan nasıl taradığını merak ederek sırıttı. O, şimdiye kadar bulduğu mükemmelliğe en yakın şeydi ve evini ziyarete gideceğini söylediğinde, onun görüş alanından çıkmasını istemeyecek kadar akıllıydı.

Angel’ın babası ve Felicia'nın girdiğini fark ederek, tepedeki binaya doğru ilerledikçe, Ashton kollarını Angel’ın omuzlarına koydu.

“Kırmızı başlıklı kız, önce büyükanneni mi göreceğiz?” dedi, konağın büyüklüğü karşısında boğulmamaya çalışarak. Babasının övünerek anlattıklarını dinlemişti ama şimdi içindeydi ve az bile anlattığını fark etti.

Tristian, kesmeden önce Angel'a göz kırptı. “Bence Ashton'a odasını göstermenin ve yerleşmesine izin vermenin zamanı geldi, değil mi? Kötü kurta meydan okumanın gereği yok. Büyükanne zaten kalp krizi geçirdi. Sanırım geldiğin dakika onu erkek arkadaşınla tanıştırmak onu zorlayabilir.”

Kalp krizinden bahsedince Angel’ın gülümsemesi titredi. Tristian arayıp bundan bahsettiği saniye eve uçacaktı ama babası Dört Temmuz haftasını orada geçirmelerine ikna etmişti ve o da beklemişti. Tristian telefonda, büyükannesini son anda bulan ve muhtemelen hayatını kurtaran kişinin Hunter olduğunu söylemişti.

Hunter Rawlins’i hafızasında resmettiğinde kalbi bir saniyeliğine küt küt attı. Onu daima en iyi arkadaşı olarak görmüştü fakat Los Angeles’a taşındığında Angel yavaş yavaş en iyi arkadaştan fazlası olduklarını anlamaya başlamıştı, çok daha fazlası. Hunter’ı kendi kardeşi kadar çok özlemişti.

“Haydi,” Tristian, ona yumuşakça sarılırken neredeyse homurdandı. “Öyle demek istemedim.” Geri çekildi ve yanaklarından tutarak ona baktı. “Bu hafta sadece güleceğine söz verdin,” hatırlatıcı bir bakış attı.

“Biliyorum,” Angel yüzüne bir gülümseme kondurdu ama aynı gülümseme değildi. “Büyükannenin iyi olduğunu kendim gördüğümce iyi olacağım. Sen Ash’i al ve eğlenin. İkinize daha sonra katılırım.”

Büyükannesini bulacağı köşeden dönmeden önce ayakuçlarında yükseldi ve Ashton’ı yanağından öptü.

Ashton dokundukları anda ayrılmalarından hoşlanmayarak Angel’ın gidişini izledi. Los Angeles’ta kalırken babası Angel’ın her ihtiyacını karşılıyordu ve onu sadece kendine ait yapmıştı. Başkalarıyla paylaşmazdı.

*****

Hunter yaslanmış olduğu kapı çerçevesinden kendini itti. Angel’ın erkek arkadaşına verdiği o masum öpücüğü görmek bile ağzının tadını bozmuştu ve bir şeylere vurma isteği oluşmuştu, tercihen de Ashton Fox’a. Angel’ı diğerlerinden uzaklaşırken gördüğünde takip etmemek için kendini kontrol etti.

Tristian’ın dikkatini çektiği için adımlarını hızlandırdı.

O ve Tristian hatırladığından beri en iyi arkadaşlardı, fakat son birkaç yılda, her ikisi de birbirlerinin karanlık taraflarını görmüştü ve tüm bunlar Angel’ın onları terk etmesi yüzündendi. Tristian, aralarındaki mesafeyi kapatırken özelliklerini inceledi.

Hunter, dudaklarına gülümseme yayarak onlara doğru yöneldi. “Helikopterden kurtulduğunuz için mutluyum,” Hunter, Tristian’ın omuzuna elini koyup tokalaştıktan sonra diğer adama başını eğerek selam verdi.

“Evet, bir gün bir bazuka alıp o şeyi havada patlatacağım,” Hunter gülerken Tristian omuzlarını silkti. Konuyu değiştirerek ekledi “En azından bu hafta beklediğimiz herkes burada. Son misafirler bir saat önce ayrıldı yani sadece aile ve arkadaşlar var. Burayı bu kadar boş görebileceğimi düşünmezdim ama aslında gayet iyi görünüyor.”

Hunter’ın tepkilerini yakından takip ederken, onları tanıştırmak için Tristian geri adım attı. “Hunter Rawlins, Ashton Fox’la tanış.”

Ashton elini uzattı ve Hunter’ın elini sıkıca tutarak tokalaştı. Hunter’ın da elini iyice sıkmasını bekledi ama yapmadığını görünce şaşırdı. Yerli, yüzündeki gülümsemeye uygun olarak arkadaşça tokalaşmayı sürdürdü.

Angel’dan çok fazla dinlediği Apaçi çocukla karşılaştığı için endişelenmişti. Onu Hunter ve Ray hakkında konuşurken dinlerken, insan onların su üzerinde yürüyebildiğini ve filmlerde Kızılderililerin yaptıklarını yapabileceklerini düşünürdü.

“Mabet’e hoş geldiniz,” Hunter tüm misafirlere söylemiş olduğu şeyi tekrarladı. “Bu hafta eğlenmeye hazır mısınız? Cümleleri kendisine iki tarafı keskin kılıç gibi gelmişti ama diğer adam bunu anlamışa benzemiyordu.

“Neden olmasın?” Ashton gülümsedi, testosteron musluğunu açmak zorunda kalmadığı için mutluydu. “Ama önce, sanırım on saat boyunca havada kaldıktan sonra bir duş ve bir gevşeme fırsatı bulabilirim.”

Назад Дальше