Bağlayan İlişkiler - Amy Blankenship 4 стр.


Hunter ‘en iyi arkadaş’ kelimeleriyle dondu. Angel’ın iyi bir şey gibi söylediği bu söz her zaman onun midesine yumruk gibi oturmuştu. Hunter, kollarıyla onu sararak başının üstünü öpmek için eğildi, sesini kontrol etmeye çalışıyordu. “Biliyorum.”

Ona bütün sırlarını anlattığından beri bu terimi kullanmıştı, hatta Tristian hakkındaki sırları bile. Bir keresinde abisine aşık olduğunu söylemişti. Hunter ondan sonra onu dağa götürmeye ve abisinin hissettiremeyeceği şeyleri göstermeye başlamıştı.

Bu, Tristian ile aralarındaki dönüm noktasıydı çünkü Angel’ın gizli duygularının tek taraflı olmadığını biliyordu. Umutsuzluğuna rağmen, Angel’ı ikisine de aşık olduğuna ikna etmeye çalıştı.

Kendini geri çekerek kolunu Angel’ın omzuna koydu ve onu bahçenin dışına götürmeye başladı. “Bahse girerim o korkunç uçuştan kaçma şansınız olmadı,” Tristian kadar helikopterden nefret ettiğini bilerek gülümsedi.

“Biliyorsun, bunu yapmamak için büyükannenle konuşabilirdin,” dedi ona toslarken. “Eskiden onunla her şeyi konuşabiliyordunuz.”

“Yapmazsın,” Hunter sırıttı. “Helikopter yolculuğu için beni suçlamayın. “Ayrıca, büyükannenin son zamanlarda daha gezmesine izin verdim.” Çimlerin arasından dışarı yürüdüler. Ashton'un odasını tam olarak gördüklerini biliyordu, bu yüzden inadına yavaşlamıştı. Kimse onu aziz olmakla suçlamamıştı.

“Sen benim kahramanımsın, biliyor musun?” Angel onu durdurmak için çekti böylece ona baktı. “Eğer sen büyükannem kalp krizi geçirirken onu bulmasaydın…” her sesi fısıltıya dönüştü, “onun hayatını kurtardın.”

Ashton, tuvaletten çıkarken havluyu belinin etrafına sardı. İstediği şey buydu, haftaya başlamak için uzun ve sıcak bir duş. Belki Angel'ın ailesi üzerinde çok iyi bir izlenim bırakabilir ve iddiasını sürdürebilirdi. Angel’da olduğu kadar bir kızı etkilemek için hiç bu kadar çabalamamıştı.

İkiyüzlü ve hain bir fahişe olan son kız arkadaşından iyi bir ders almıştı, Angel’dan değil. Hâlâ en basitten öpücük almak için eğlendirmek zorunda kaldığı, küçük, tatlı bir ev kızı ve bakire olduğunu söyleyebilirdi. Bu, onu rahatsız etmemişti bile. Eğer seks istese buna can atacak bir sürü fahişe vardı, bu yüzden Angel ile vakit geçirebilirdi.

Şifonyerin aynasından bakarak saçını kurutmaya başladı, aynadan bir şey görerek durdu. Pencereye döndü ve Angel ile Hunter’ın sanki sırlarını paylaşıyorlarmış gibi çok yakın durduklarını gördü.

Çenesindeki kaslarını zorlayarak dişlerini sıktı, kız arkadaşını ve en iyi arkadaşım dediği Kızılderili çocuğu izlerken. Her nasılsa Hunter’ın aynı şeyi hissettiğini düşünmüyordu, tanıdığı hiçbir adamın düşünmeyeceği gibi.

“Angel, büyükannen hiçbir sebep olmamasına rağmen her zaman bana ve Ray’e çok iyi davrandı. Ona olanlardan nefret ediyorum,” Hunter yalan olduğunu bilerek iç geçirdi. Eğer Isabel Hart kalp krizi geçirmemiş olsa, Angel şu anda burada olmayacaktı. Yaptığı şeyi bilerek içeri girdi.

Kabilesinden gelen Şaman, ona şifalı ya da zarar verici her şeyi otlarla, vücuda ne yaptıklarını öğretmişti. Bu bilgiyi almış ve Isabel'in hafif kalp krizine neden olması için doğru karışımı oluşturmuştu. Angel'ın geri geleceğini düşünebildiği tek şey bu olmuştu.

“Onu bulduğum için herhangi bir övgü hak etmiyorum,” Hunter vicdan azabı ile itiraf etti.

Angel hafifçe gülümsedi, çünkü Hunter'ın bedeninde kibirli bir kemik bile yoktu. Yaptıklarını ne derece takdir ettiğini bilmesi için, ayakuçlarında yükseldi ve dudaklarına yumuşak kısa bir öpücük kondurdu.

Onu geri çekerken gözleri bir araya geldi ve kaldı. Angel midesine ve kalçasına saplanan yıldırım çarpmalarını hissederek içini çekti. Bu duygusu içinde ilk defa hissedişi değildi fakat Hunter’a karşı ilk hissedişiydi. Artık bir erkek arkadaşı vardı, bu tabu Hunter’ı ezmişti.

Angel geri çekildiğinde yutkundu. “Büyükannemi kurtardığın için teşekkürler. Onu kaybetseydim ne yapardım bilmiyorum”

Hunter, Angel’ın ikisinin de hissettiklerini inkâr ettiğini anlayarak kaşlarını çattı. Belki inkâr etmeyerek fakat kesinlikle reddederek. Onun kaçmasına izin vermeye niyeti yoktu, aslında Angel’a onu kolayca unutamayacağını hatırlatmak niyetindeydi.

Uzandı, elini tutup ön kapıya doğru yürüdü. “Haydi, seni yerleştirelim”

Ashton pencereyi o kadar sıkı tuttu ki, ahşabın ses çıkardığını duydu. Angel daha önce kıskanmak için bir neden vermemişti, ama Hunter'a bakışını ve onu öpüşünü sevmemişti. Hem de hiç sevmemişti. Bu eve onun kendini başka erkeklere atışını izlemek için gelmemişti.

Angel, Hunter’ı öpüşünün sebep olduğu sarsıntıyla asansöre bindi. “Peki, ben nerede uyuyacağım?” bunun eskiden oynadıkları bir oyun olduğunu bilerek gülümsedi.

Tristian, Ray, Hunter ve kendisi kayıt defterini masadan çalacak, insanların odalarını değiştirecek ve karmaşaya neden olacaklardı. Oldukça eğlenceli olmasına rağmen başları hep belaya giriyordu şimdi ise kendilerine bağırılan birçok şeyin sorumlusu Hunter’dı.

Hunter omzunu silkti, “kardeşinin yanında olmak istersin diye düşündüm.” Uzandı ve dördüncü katın düğmesini bastı. BU yüzden seni eski odana yerleştirdim.”

“Hala büyük bir odamın olduğunu duyduğuma sevindim,” yukarıda olanların, aşağıda olanlardan çok daha büyük olduğunu bilerek gülümsedi. Artı, tamamen evde olduğunu hissetmek iyi olacaktı. “Teşekkürler.”

“Hep ikinizin biraz şımarık olduğunu düşünmüştüm,” Hunter alay etti. “Bu yüzden de taşınmaya karar verdim.” Anahtarı cebinden aldı. Geçen ay taşınırken onun odasının yanını almıştı. Çok uzakta olmasına rağmen ona daha yakın hissetmesini sağlamıştı.

“Ne zaman Mabet’e taşındın?” Angel sordu. O ve Ray her zaman gidip geldiler, böylece geceleri anneleri ile birlikte kalabildiler. Ray ehliyetini almadan önce bile. O ve Ray annelerini çok seviyorlardı ve her zaman bakım altına alındığından emin olmak istiyorlardı.

Kapılar açıldığında, kapının açık kalması için Hunter kapının kenarından tuttu. “Üzgünüm Angel, Tristian’a anlatmamasını söyledim. Bizim için endişelenmeni istemedim.” Angel’ın istese ona kızmak için her hakkı olacağını bilerek gözlerini kapattı.

“O zaman şimdi anlat.” Angel kötü bir şeyler hissetti. Hunter ondan hiç sır saklamamıştı ve Angel artık bunun bitip bitmediğini merak ediyordu. “Neyi bilmiyorum?”

“Annem geçen ay, ev kazayla yandığında öldü,” hala konuşmak istemeyerek yutkundu. “İtfaiye, yemek yaparken uyuyakaldığını söyledi.”

Angel'ın dudakları, gözleri yaşlarla dolarken aralandı. “Aman tanrım, Hunter. Çok üzgünüm. Keşke bana söyleseydin. Hemen geri dönerdim.”

“Beni böyle görmeni istemedim,” son yarım saatte üçüncü kez kollarıyla sarmalarken itiraf etti.

Durdurma düğmesine uzanıp dokunurken kapının kapanmasına izin verdi. Avuçlarını sırtına dayayan Hunter kendisini durduramazdı, saçlarının kokusunu içine çekmek içindeki acıyı yumuşatmıştı. Bu acının annesiyle hiçbir ilgisi yoktu.

Angel onu rahatlatmaktan başka bir şey yapmak istememişti, fakat bedenleri dokunduğunda kendini asansörün duvarına yaslanmış buldu ve Hunter’ın bacaklarından biri bacaklarının arasından itti ve ikisi de kendini alevler içinde buldu.

“Oh tanrım, Angel,” Hunter Angel’ın boynunun yumuşak teninde mırıldandı, bacağındaki pantolona rağmen Angel’ın orasındaki ateşi hissediyordu. Kalçalarını sıkıca avuçlayarak Angel’ın başını kaldırdı ve sinirli bir öpücük kondurdu. Hunter’ın elleri Angel’ın ellerini yakalamak için kollarının arkasında gezindi, biraz baskın olmanın Angel’ı hareketlendireceğini bilerek ellerini duvara bastırdı. Seks olarak sayılırsa uzun zamandır sevgililerdi.

İlk önce, Angel’da onu öptü, Hunter’ın sebep olduğu duygular arasında kaybolmuştu fakat Ashton’ın görüntüsü zihninde belirince öpüşmeyi keserek kafasını çevirdi. Hunter boynunda sıcak bir şekilde soluduğunda Angel hafifçe inledi. Ellerini ondan çekip göğsüne dayadı ve Hunter’ı itti.

“Hunter?” Angel, bakarsa ne göreceğinden korkarak, gözlerini yere dikti. “Üzgünüm. Ben…”

“Shhh,” parmağını çenesine hafifçe koydu ve kaldırdı böylece Angel ona baktı. Angel’ın neden durduğunu zaten biliyordu. Ashton Fox zaten kaybetmişti, ama Angel bunu henüz bilmiyordu. Angel’ın sadece basit bir öpücükle böyle nefes almasını dinlerken Hunter’ın gözleri çekici bir şekilde karardı.

“Üzülme, beni sevdiğin için asla üzülmemelisin. En azından anneme olanları anlatmadığım için beni affettiğini biliyorum.” Hunter kendini zorlayarak geri adım attı, asansör kapısının açılması için düğmeye bastı ve Angel’ın gitmesine izin verdi.

Angel, onunla yalnız kalma konusunda artık kendine güvenmiyordu, asansörden kaçtı, hazır olduğunda annesi hakkında konuşacağını biliyordu. Hunter’ın gittiğinden emin olduğunda adımlarını yavaşlattı.

Zavallı Hunter ve Ray. Annelerine karşı her zaman çok nazik olmuşlardı ve anneleri de onları çok fazla sevmişti. Angel çoğunlukla annesiyle böyle bir ilişkisi olmasını dilediğini hatırlıyordu. Fakat annesi ona yabancıydı ve hep öyle olmuştu.

Asansör kapısı Angel’ın arkasından kapandığında Hunter ellerini az önce Angel’ı tuttuğu yere dayadı ve sinirle itti. Ona kadar saymak işe yararsa. Gözlerini kapatarak yaptı ve nefesini normale döndürmek için zorladı. Doğrulup gözlerini açtığında yine kusursuz bir şekilde sakinleşmişti.

Cep telefonunu açarak, kız kardeşinin yerleştiğini söylemek için Tristian'ın numarasını çevirdi. Hunter cep telefonunda sinyal olmadığını görerek kaşlarını çattı.

Angel odasına girdi ve her şeyin taşınmadan önceki gibi bırakıldığını görerek gülümsedi. Gözlerini kapatırken kendini mutlu bir iç çekişle yatağa doğru attı. Bunu yapar yapmaz Hunter’la asansörde yaptıkları aklına geldi ve bu tüm vücudunu yaktı.

Angel o kadar uzun süre ayrı kalmıştı ki Hunter’ın onu bu kadar arzulayacağını anlamamıştı. Tristian birisiyle çıkmaya başlamıştı, Hunter neden yapmıyordu?

Ashton’la çıkmaya başladıktan sonra Angel Hunter ve Tristian’la ilgili hatıralarını engellemeye çabalamıştı. Ama şimdi geri dönmüştü ve şimdiden kalbinin tekrar parçalara ayrıldığını hissediyordu. Angel her ikisine de o kadar uzun süredir aşıktı ki ilk başta Ashton’la çıkmasının sebebi buydu, unutmak. Fakat şimdi asansörde Hunter ona dokunduğunda en kötü korkusu onaylanmıştı, Ashton’ı sevmiyordu ve Ashton asla Hunter gibi hissettirmiyordu.

Avuçlarını karnının altına koydu ve yavaşça aşağıya bacaklarının arasına doğru kaydırdı, böle yaptıkça vücudu yay gibi oldu. Hunter’ın hayaliyle gözlerini kapadı ve görüntüler Tristian’ın ateşli dokunuşlarıyla değişti.

Bölüm 3 “Kıskançlık”

Tristan yumuşak müziği bazı alternatif rock ile değiştirdiğinde neredeyse karanlıktı, Tiki-Bar'ın altına gizlediği şarap şişesini yakaladı. Üç bardak aldığında dudaklarının arasından bir gülümseme belirdi. Geçtiğimiz günlerde, büyük binanın altında bulunan gizli koridorlarda dedesinin gizli şarap mahzenini bulmuştu.

Diğer aile üyelerinin dar koridorlardan haberdar edilmemesi, Tristian'ın dedesi hakkında memnun kaldığı tek şeydi. Şimdi kendi küçük sırrı vardı ve bu ana kadar bunu sadece Angel biliyordu ve o da örümcek ağlarıyla kaplı mezarlıkları gezecek bir tip değildi.

Ashton'un yan girişten geldiğini görünce, ona seslenip elini salladı. “Aileyle tanışma zamanı.” Tristian, ikizlerin Stacey'i eğlendirdikleri döşemeli piknik masalarından birine götürdü.

“Tamam. Henüz içmeye başlamadım ama çift görüyorum,” Ashton buzları eritmesini umarak şaka yaptı.

Onları duyan Damien ve Devin, Tristian'ın masanın üzerine koyduğu bir şişe şarabı görüp bakışlarıyla onu izlemeye başladı.

“Hey, bu dedemin gizli mahzenindeki şişelerden biri. Uzun zaman önce, büyükbabamla babamı bunlardan birini içerken görmüştüm.” Devin şişeyi kaptı ve merakla mantara baktı. “Bunu hangi cehennemden buldun?”

Назад Дальше