Yalvaran - Блейк Пирс 6 стр.


Sonra sessizliğe gömüldü. Riley onun bazı şeyleri eksik anlatmış gibi göründüğünü düşündü ama kendi kendine belki de adamın tüm bildiğinin bu olabileceğini söyledi. Sonuçta kendisine sorsalar, büyük kız kardeşi hakkında ne anlatabilirdi ki? O ve Wendy görüşmeyeli çok uzun zaman olmuştu ve belki de artık kardeş bile değildiler.

Yine de Holbrook’un tavrında kederden daha fazlasını hissetmişti. Bu ona tuhaf gelmişti.

Morley, Riley ve Bill’e cesede bakmaları için onunla birlikte Adli Patoloji’ye gitmelerini önerdi. Holbrook başıyla onaylayıp ofisinde olacağını söyledi.

Görevli Ajan’ı koridorda takip ederlerken Bill, “Ajan Morley, bir seri katille karşı karşıya olduğumuzu düşündüren sebep nedir?” diye sordu.

Morley başını salladı. “Çok sebebimiz olduğundan emin değilim,” dedi. “Ama Garrett Nancy’nin ölümünü öğrendiğinde yalnız bırakmak istemedi. Bizim en iyi ajanlarımızdan biri ve ona yardım etmeye çalıştım. Kendi soruşturmasını yürütmek için uğraştı ama bir sonuç elde edemedi. Gerçek şu ki, bu süre boyunca kendinde değildi.”

Riley, Garrett’in son derece tedirgin göründüğünü farketmişti. Bir yakınını kaybetmiş bile olsa deneyimli bir ajanın olabileceğinden biraz daha fazla tedirgin görünüyordu. Kız kardeşiyle çok yakın olmadıklarını açıkça belirtmişti.

Morley, Riley ve Bill’i grup şefi Dr. Rachel Fowler ile tanıştırdığı Adli Patoloji binasına götürdü. Patolojist, Nancy Holbrook’un cesedinin içinde tutulduğu soğutucu bölmeyi açtı.

Riley, tanıdık olmasına ve henüz çok keskin olmamasına karşın, cesedin ayrışmasından oluşan kokudan biraz irkildi. Kadının boyunun çok kısa ve bedeninin çok zayıf olduğunu gördü. “Suda uzun süre kalmamış,” dedi Fowler. “Bulunduğunda cildi daha yeni buruşmaya başlamıştı.”

Dr. Fowler kadının bileklerini gösterdi.

“İp yanıklarını görebilirsiniz. Öldürüldüğünde bağlanmış gibi görünüyor.”

Riley kadının bilek kıvrımındaki izleri farketti.

“Bunlar çizik izleri gibi görünüyor,” dedi Riley.

“Doğru. Kadın eroin kullanıyordu. Tahminimce ciddi bir eroin bağımlısıymış.”

Kadın Riley’e anoreksik gibi gelmişti ve bu da Fowler’in bağımlılık teorisi ile tutarlılık gösteriyordu.

“Bu tür bağımlılık yüksek sınıf eskortlarda görülür,” dedi Bill. “Kadının ne olduğunu nasıl anlayacağız?”

Fowler plastik bir delil torbasındaki lamine kartviziti gösterdi. Kartvizitin üzerinde kadının kışkırtıcı bir fotoğrafı vardı. Kartın üzerinde yalnızca ‘’Nanette’’ ismi yazıyordu ve iş yerinin adı “Ishtar Escorts.” du.

“Kadın bulunduğunda bu kart yanındaydı,” dedi Fowler. “Polis Ishtar Escorts ile iletişime geçti ve kadının gerçek adına ulaştığında onun Ajan Holbrooks’un üvey kardeşi olduğu anlaşıldı.”

“Nasıl oksijensiz kaldığı hakkında bir fikriniz var mı?” diye sordu Riley.

“Boğazında bazı morluk izleri var,” dedi Fowler. “Katil başına plastik bir torba geçirmiş olabilir.”

Riley izlere yakından baktı. Bu, yanlış giden bir seks oyunu mu yoksa kasten işlenmiş bir cinayet miydi? Henüz buna karar verememişti.

“Bulunduğunda üzerinde ne varmış?” diye sordu Riley.

Fowler, kurbanın giysilerinin bulunduğu kutuyu açtı. Riley kadının düşük yakalı pembe bir elbise giydiğini ama fahişelerin elbiselerinden bir gömlek üstün, zorlukla iyi denebilecek tipik kalitesiz giysiler olduğunu gördü. Bu giysiler hem çok seksi görünmek hem de bir gece kulübüne uygun giyinmek isteyen kadınların giydiği türdendi.

Elbisenin üzerinde şeffaf plastik bir takı torbası tutturulmuştu.

“Bakabilir miyim?” diye sordu Riley Fowler’e.

“Elbette.”

Riley torbayı çıkarıp içindekilere baktı. Pek çoğu zevkli takılardı; boncuklu kolye, bilezik ve sade küpeler vardı. Ama içlerinden bir tanesi göze çarpıyordu. Riley onu alıp Bill’e gösterdi.

“Gerçek mi?” diye sordu Bill.

“Evet,” diye yanıtladı Fowler. “Gerçek altın ve gerçek pırlanta.”

“Katil bunları çalmayı düşünmemiş,” dedi Bill. “Yani cinayetin parayla ilgisi yok.”

Riley, Morley’e döndü. “Cesedin bulunduğu yeri görmek istiyorum,” dedi. “Hemen şimdi. Hava hala aydınlıkken.”

Morley şaşırmış görünüyordu.

“Sizi oraya helikopterle götürebiliriz,” dedi. “Ama ne bulmayı umduğunuzu bilmiyorum. Polisler ve ajanlar alanı taradılar.”

“Ona güven,” dedi Bill bilerek. “Bir şey bulacak o.”

Bölüm Sekiz

Helikopter yaklaşırken Nimbo gölünün geniş yüzeyi sakin ve hareketsiz görünüyordu.

Ama görüntüler bizi yanıltabilir, dedi Riley kendi kendine. Sakin yüzeylerin karanlık sırlar saklayabileceğini biliyordu.

Helikopter alçaldı ve konmak için yer ararken sarsıldı. Riley bu sallanmada kendisini biraz kusacak gibi hissetti. Helikopterlerden pek hoşlanmazdı. Yanında oturan Bill’e baktı. O da eşit derecede huzursuz görünüyordu.

Ama Ajan Holbrook’a baktığında onun yüzünün ifadesiz olduğunu gördü. Phoenix’ten beri yaptıkları yarım saatlik uçuş sırasında çok az konuşmuştu. Riley henüz onunla ne yapacaklarını bilmiyordu. Genellikle insanları çok kolay çözerdi (Bazen kendi rahatı için daha da kolay çözerdi). Ama Holbrook ona göre hala bir muammaydı.

Helikopter sonunda yere indi ve üç FBI ajanı nemli havayı delerek geçen pervanelerin altında yere adım attılar. Helikopterin indiği yer çöl çalılarının içindeki paralel tekerlek izlerinden başka bir şey değildi.

Riley yolun çok kullanılmadığını gördü. Yine de geçen hafta boyunca katilin kullandığı aracın izlerini ortadan kaldıracak kadar araç geçmişti yoldan.

Helikopterin motor gürültüsü durunca Holbrook’un peşinden giden Riley ve Bill daha rahat konuşmaya başladılar.

“Bu göl hakkında bize ne söyleyebilirsin?” diye sordu Riley, Holbrook’a.

“Acacia Nehri boyunca baraj tarafından oluşturulan bir dizi rezervuardan bir tanesi,” dedi Holbrook. “Yapay göllerin en küçüğü. İçi balıkla dolu ve bir de mesire yeri var ama halka açık olan kısım gölün diğer tarafında. Ceset uyuşturucu sarhoşu birkaç genç tarafından bulunmuş. Nerede bulunduğunu size göstereyim.”

Holbrook onları göle bakan taşlı bir yola götürdü.

“Çocuklar tam bizim durduğumuz yerdeymişler,” dedi. Gölün kıyısını işaret etti. “Aşağıya baktıklarında cesedi görmüşler. Suyun içinde yalnızca koyu bir şekil gördüklerini söylediler.”

“Çocuklar günün hangi saatinde buradaymış?” diye sordu Riley.

“Bundan biraz daha erken,” dedi Holbrook. “Okulu asıp uyuşturucu içmişler.”

Riley çevrenin tamamını gözden geçirdi. Güneş alçalıyordu ve göl boyunca kızıl kayaların tepeleri ışıkla parlıyordu. Suyun üzerinde birkaç tekne vardı. Kıyıdan suya iniş on ayaktan fazla değil gibiydi.

Holbrook yakındaki dik olmayan bir yeri işaret etti.

“Çocuklar daha yakından görmek için oradan aşağıya inmişler,” dedi. “O zaman gerçekten ne olduğunu anlamışlar.”

Zavallı çocuklar, diye düşündü Riley. Üniversitedeyken esrar içmeyi denediğinden beri yirmi yıl geçmişti. Onun etkisi altındayken bile böyle bir şey bulmanın dehşetini tahmin edebiliyordu. “Aşağıya inip daha yakından bakmak ister misin?” diye sordu Bill Riley’e.

“Hayır buradan görüntü iyi,” dedi Riley.

İçgüdüleri ona olması gereken yerde durduğunu söylüyordu. Sonuçta katil cesedi çocukların aşağıya indiği aynı yerden sürüklemiş olamazdı.

Hayır, diye düşündü. O tam burada duruyordu.

Durduğu yerin biraz aşağısındaki bitki örtüsünün ezik görüntüsü hala duruyordu.

Birkaç derin nefes alıp görüş noktasına kaymaya çalıştı. Katil kesinlikle buraya gece gelmişti. Ama açık bir gece miydi yoksa bulutlu muydu? Aslında Arizona’da yılın bu zamanı gecenin açık olma şansı vardı. Sonra ayın geçen hafta parlak olduğunu anımsadı. Yıldızların ve ayın ışığında belki de el fenerine bile ihtiyacı olmadan ne yaptığını rahatlıkla görebilirdi.

Katilin bedeni hemen oraya koyuşunu hayal etti. Peki ama sonra ne yapmıştı? Belli ki vücudu kıyıya doğru yuvarlamıştı. Ceset doğruca sığ suyun içine düşmüştü.

Ama bu senaryoda Riley’e yanlış gelen bir şey vardı. Uçaktayken olduğu gibi katilin nasıl bu kadar dikkatsiz olabileceğini düşündü yine.

Gerçekten bu çıkıntıdan cesedin batmadığını görmemiş olmalıydı. Çocuklar torbayı “suyun içinde koyu bir şekil” olarak tanımlamışlardı. Bu yükseklikten, batık bir torba parlak bir gecede görülebilirdi. Katil yeni ölmüş bir bedenin, üstelik içi taşla dolu bir torbanın içindeyken batmış olduğunu farzetmiş olabilirdi.

Ama neden suyun burada derin olduğunu düşünmüştü ki?

Riley aşağıya eğilip berrak suya baktı. Öğleden sonrasının parlak ışığında cesedin indiği yeri kolayca görebiliyordu. Bir kayanın üzerinde çok da büyük olmayan yatay bir alandı. Etrafındaki su siyah ve derindi.

Riley gölün etrafına baktı. Her tarafta sudan çıkan sert kayalar vardı. Nimbo Gölü’nün baraj suyu ile doldurulmadan önce derin bir kanyon olduğunu görebiliyordu. Kıyıda yürünebilecek yalnızca birkaç yer olduğunu görmüştü. Uçurumların kenarları doğruca derinlere iniyordu.

Durdukları yamacın sağında ve solunda aynı yükseklikte benzer sırtlar olduğuna dikkat etti. Bu kayaların altındaki su, burada herhangi bir çeşit çıkıntı olmadığını gösterecek kadar koyuydu. Bunu anladığında telaşlandı.

“Bunu daha önce de yaptı,” dedi Bill ve Holbrook’a. “Bu gölde başka bir ceset daha var.”

*

Helikopterle FBI Phoenix Tümen merkezine geri dönerlerken Holbrook, “Yani bunun bir seri katilin işi olduğunu mu düşünüyorsun?”

“Evet,” dedi Riley.

Holbrook, “Emin değildim. Daha çok bu davaya iyi birisinin bakmasını istiyordum. Peki böyle düşünmene ne sebep oldu?”

“Cesedi üzerine attığı çukurlardan başkaları da var gölde,” diye açıkladı Riley. “Daha öncekilere yaptığı gibi bu çukurlardan birini kullandı ve bedenin batması gerekiyordu. Ama belki de bu kez aynı noktayı bulamadı. Yani yine aynı sonucu bekledi ama yanıldı.”

Bill, “Sana burada bir şey bulacağını söylemiştim,” dedi.

“Dalgıçların gölü aramaları gerekiyor,” diye ekledi Riley.

“Bu uzun sürer,” dedi Holbrook.

“Bunun yapılması gerek yine de. Orada bir yerde başka bir ceset daha var. Buna emin olabilirsin. Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmiyorum ama orada.”

Durakladı. Katilin kişiliği hakkında söylediklerini kafasında değerlendiriyordu. Yetkin ve yetenekliydi. Eugene Fisk gibi zavallı bir ahlaksız değildi. Daha çok kendisini ve April’ı kaçırıp işkence eden Peterson’a benziyordu. Kurnaz, temkinli ve öldürmekten hoşlanan bir psikopat yerine bir sosyopattı. Hepsinden önemlisi kendinden emindi.

Belki de kendi iyiliği için kendinden emindi, diye düşündü Riley.

Bu onun çöküşünün çok iyi bir kanıtı olabilirdi.

“Aradığımız adam aşağılık bir suçlu değil. Bence sıradan bir vatandaş, belki iyi eğitimli, karısı ve çocukları olan. Kimsenin onun bir katil olduğunu düşünmeyeceği biri.”

Riley konuşurlarken Holbrook’un yüzüne bakıyordu. Riley şu an davayla ilgili daha önce bilmediklerini öğrendiği halde Holbrook onun bunu hala tam olarak anlamadığını düşünüyordu.

Helikopter FBI binasının üzerinde dönüyordu. Alacakaranlık gitmiş ve aşağıdaki alan iyi aydınlatılmıştı.

“Şuraya bak,” dedi Bill pencerenin dışını işaret ederek.

Riley onun işaret ettiği yere baktı. Kayalık bahçenin dev bir parmak izine benzediğini görünce çok şaşırdı. Hemen altlarına yayılmış bir hoşgeldin levhası gibiydi. Sıradışı bir peyzaj mimarı, bitkilerle kaplı bir bahçedense taştan yapılmış böylesi bir figürün FBI binasının bahçesine daha uygun olacağına karar vermişti. Yüzlerce büyük taş çıkıntılı bir görüntü vermek için kıvrımlı çizgiler halinde dikkatlice yerleştirilmişti.

“Vay be,” dedi Riley Bill’e. “Sence kimin parmak izini kullanmış olabilirler? Bir efsanenin bence. Dillinger olabilir mi?”

“Ya da belki John Wayne Gacy. Ya da Jeffrey Dahmer.”

Riley bunun garip bir görüntü olduğunu düşündü. Yerdeyken kimse bunun anlamsız bir yapbozdan başka bir şey olduğunu söyleyemezdi.

Ona bir işaret, bir uyarı gibi gelmişti. Bu dava ondan durumları yeni ve rahatsız edici bir bakış açısıyla görmesini isteyecekti. Hayal bile edemeyeceği karanlık bölgeleri araştırmak üzereydi.

Bölüm Dokuz

Adam fahişeleri izlerken eğleniyordu. Onların köşede grup olmaları ve çoklukla ikisi bir arada neşeyle aşağı yukarı yürümeleri hoşuna gidiyordu. Onları kolaylıkla kontrollerini kaybeden telekızlar ve eskortlardan daha enerjik bulmuştu.

Örneğin şu an onlardan bir tanesini, fotoğrafını çekmek için yavaş ilerleyen bir arabanın içindeki kaba, genç adamlara küfrederken görmüştü. Adam onu azcık bile suçlamamıştı. Sonuçta kadın burada çalışmak için bulunuyordu, onlara gösteri yapmak için değil.

Saygı nerede? diye düşündü adam zoraki gülümseyerek. Zamane çocukları.

Şimdi gençler kadına gülüyor ve laf atıyorlardı. Ama bazısı İspanyolca olan sert ve renkli yanıtlarına karşılık veremiyorlardı. Kadının tarzı hoşuna gitmişti.

Bu akşam semt semt dolaşmış ve fahişelerin toplandığı bir dizi ucuz otelin önüne parketmişti. Diğer kızların küfreden kıza göre seksi davranışları daha basit, karşılamaları tuhaftı. Adam onları izlerken içlerinden biri tişörtünü kaldırarak yavaşça ilerleyen bir arabanın sürücüsüne dar iç çamaşırını gösterdi. Sürücü durmadı.

Adam ilk başta dikkatini çeken kıza dikti gözlerini. Kızgınlıkla etrafta dolanıyor ve diğer kızlara söyleniyordu.

Adam eğer isterse kızı alabileceğini biliyordu. Kız onun bir sonraki kurbanı olabilirdi. Bunun için tek yapması gereken, onun dikkatini çekmek için kaldırımdan arabayı ona doğru sürmekti.

Ama hayır, bunu yapamazdı. Bunu hiç yapmamıştı. Hiç sokakta bir fahişeye yaklaşmamıştı. Kızın kendisine gelmesi ona bağlıydı. Bu, bir ajans ya da genelev aracılığıyla tanıştığı fahişeler için de aynıydı. Onları kendilerine doğrudan sormadan buluşmak için ayrı bir yerden alırdı. Bu onların fikri olmalıydı.

Şans eseri alıngan kız adamın pahalı arabasını farketti ve ona doğru yaklaştı. Arabası çok cezbediciydi. Bu nedenle çok şık giyinmişti.

Ama nasılsa gece sona ermişti. Son seferden daha dikkatli olması gerekiyordu. Beceriksiz davranmış, cesedi uçurumdaki çıkıntıdan bırakmış ve batmasını beklemişti.

Ve kız nasıl da telaş yaratmıştı! Bir FBI ajanının kız kardeşi. Adamlar Quantico’dan büyük silahlarla gelmişlerdi. Bu hiç hoşuna gitmemişti. Tanınmak ya da şöhret olmak istemiyordu. Tek istediği arzularını yerine getirmekti.

Ve buna hakkı yok muydu? Sağlıklı bir erkek arzularını karşılamadığında ne olurdu?

Dalgıçları, gölün altını kontrol etmeleri için gönderiyorlardı şimdi. Üzerinden üç yıl bile geçmiş olsa orada ne bulacaklarını biliyordu. Bundan hiç ama hiç hoşlanmamıştı.

Yalnızca kendisi için endişelenmiyordu. İşin tuhafı göl için de kendisini kötü hissediyordu. Dalgıçların inceleme yapmak için dalmaları ve her gizli köşe bucağını kurcalamaları ona oldukça müstehcen, invazif ve affedilmez bir saldırı gibi geliyordu. Sonuçta göl kötü bir şey yapmamıştı. Neden o rahatsız ediliyordu ki? Neyse, endişelenmiyordu. Kurbanı izleyerek ona ulaşabilecekleri bir yol yoktu. Bu mümkün değildi. Bu gölle işi bitmişti ama. Yeni kurbanını nereye saklayacağına henüz karar vermemişti fakat gece bitmeden önce bir karar verecekti. Şimdi neşeli kız onun arabasına bakıyordu. Her adımında ayrı bir şımarıklıkla kendisine doğru yaklaşmaya başladı.

Назад Дальше