Kalkan Denizi - Морган Райс 6 стр.


Srog iç geçirdi.

"Burada vakit harcıyoruz. Kız kardeşin buradan çekilip onları kendi kaderine terk etmeli."

Reece kafasını sallayarak dinledi, ateşin önünde ellerini ovuşturup kafasını sallarken birden güneş bulutların ardından çıktı. Karanlık, ıslak hava açık ve güneşli bir yaz gününe döndü. Bir boru sesi duyuldu.

"Gemin!" diye bağırdı Srog. "Acele etmeliyiz. Hava dönmeden açılmalısın. Seni yolcu edeyim."

Srog, Reece'i kalenin kapısından dışarıya geçirdiğinde Reece parlak güneş ışığında gözlerini kısmak zorunda kaldığı için hayrete düştü. Mükemmel bir yaz günü geri gelmişti.

Reece ve Srog, arkalarından gelen Srog'un adamlarıyla yan yana ve aceleyle yürürken, botlarının altındaki taşlar eziliyordu. Tepelerden aşağıya inerken,  görünen kıyıya doğru rüzgarlı yolları takip ederek inmeye başladılar. Gri kayaları, yamaçlara tutunarak otları çiğneyen keçilerin gezindiği kayalıklı tepe ve uçurumları geçtiler. Kıyıya yaklaştıklarında, sulardan çanlar yükseliyor kalkan sise karşı gemileri uyarıyordu.

"Uğraştığın sorunları bizzat görebiliyorum," dedi Reece nihayet birlikte yürürken. "Kolay değil işin. Buradaki sorunlarla başkasının yapabileceğinden çok daha uzun süredir idare ediyorsun, bundan eminim. Burada çok iyi iş çıkardın. Bunu kesinlikle Kraliçe'ye anlatacağım."

Srog takdir ederek başını salladı.

"Bunu söylemen beni mutlu etti," dedi.

"Buradaki insanların mutsuzluğunun sebebi nedir?" diye sordu Reece. "Tüm olanlardan sonra özgürler. Onlara zarar vermiyoruz. Tam tersine erzak ve koruma sağlıyoruz."

Srog kafasını salladı.

"Tirus serbest kalana kadar rahat etmeyecekler. Liderlerinin tutsak olmasını kendilerine yapılmış gibi bir utanç meselesi olarak görüyorlar."

"Fakat ihaneti yüzünden idam edilmeden hapiste yaşadığı için şanslılar."

Srog kafasını salladı.

"Doğru. Ama bu insanlar durumu anlamıyor."

"Onu özgür bırakırsak?" dedi Reece. "Buraya huzur gelir mi?"

Srog kafasını salladı.

"Sanmam. Sadece başka bir huzursuzluk yaratmak için onları cesaretlendirir."

"O zaman ne yapacağız?" diye sordu Reece.

Srog iç çekti.

"Bu yeri terk etmemiz lazım," dedi. "Mümkün olduğunca çabuk. Gördüklerim  hoşuma gitmiyor. Bir isyanın yolda olduğunu hissediyorum."

"Fakat adamlarımız ve gemilerimiz sayıca onlardan üstün."

Srog kafasını salladı.

"Tüm hepsi sadece bir yanılsama," dedi. "Çok iyi organize olmuşlar. Biz onların topraklarındayız. Sabote etmek için bizim öngöremediğimiz milyonlarca yöntemleri var. Burada bir yılan deliğinde yaşıyoruz."

"Ama Matus yaşamıyor," dedi Reece.

"Doğru," diye cevapladı Srog. "Ama sadece o."

Biri daha diye düşündü Reece. Stara. Fakat düşüncelerini kendine sakladı. Tüm bunları duymak, onu Stara'yı kurtarma ve mümkün olduğu kadar çabuk bu yerden onu çekip çıkarma isteğiyle doldurdu. Bunu yapacağına yemin etti. Ama önce denize açılıp işlerini yoluna koymalıydı. Sonra onun için dönebilirdi.

Sahile vardıklarında, Reece önlerindeki gemide adamlarının onu beklediğini  gördü.

Önünde durdu ve Srog ona dönerek omuzlarını samimiyetle kavradı.

"Tüm bunları Gwendolyn'le paylaşacağım," dedi Reece. "Endişelerini anlatacağım. Fakat bu adalarla ilgili kararlı olduğunu biliyorum. Buraları Halka'nın daha büyük bir stratejisi için gerekli parçalar olarak görüyor. En azından şimdilik buradaki düzeni korumalısın. Her ne pahasına olursa olsun. Neye ihtiyacın var? Daha fazla gemi? Daha çok adam?"

Srog kafasını salladı.

"Dünyadaki tüm adamları ve gemileri de verseniz, Yukarı Adalar sakinlerini değiştirmez. Bunu yapabilecek tek şey kılıçların uçlarıdır."

Reece ona dehşete düşmüş bir bakış attı.

"Gwendolyn masumları asla katletmez," dedi Reece.

"Bunu biliyorum," diye cevap verdi Srog. "Bu yüzden birçok adamamızın öleceğinden endişe duyuyorum."

DOKUZUNCU BÖLÜM

Stara, annesi öldüğünden beri yaşadığı, annesinin en az ada kadar eski, kare şeklindeki taştan kalesinin siperlerine dayandı.  Kenara yürüdü, bu dramatik günde nihayet bulutların ardından yüzünü gösteren güneşe şükran duydu. Sıra dışı bir netlikte önünde uzanan ufka bakıp uzakta Reece'in gemisinin denize açılmasını seyretti.  Gemisinin filodan ayrılıp,  her bir dalgayla Reece'i daha uzağa götürmesini, ufukta son anda kaybolana kadar izledi.

İçinde Reece'in olduğunu bilirse tüm gün gemisini izleyebilirdi. Gittiğini görmeye dayanamıyordu. Kalbinin ve kendisinin bir yanı sanki adayı terk ediyor gibiydi.

Bu yalnız, korkunç ve terk edilmiş adada geçirdiği tüm yıllardan sonra Stara keyfe boğuluyordu. Reece'le karşılaşması yeniden yaşadığını hissettirmişti.  Tüm yıllar boyunca içinde duran ve onun bile fark etmediği boşluğu doldurmuştu. Artık Reece'in düğünü iptal ederek onun için döneceğini ve ikisinin evlenip niyahet sonsuza kadar birlikte olacaklarını bildiği için Stara dünyadaki her şeyin yoluna gireceğini hissediyordu. Tüm hayatı boyunca dayandığı bu sefalet her şeye değmişti.

Elbette bir tarafı Selese için kötü hissediyordu. Stara, kimsenin duygularını acıtmayı istemezdi. Fakat aynı zamanda, Stara hayatının, geleceğinin, kocasının bu hamleye bağlı olduğunu ve tüm bunların adil olduğunu hissediyordu. Ne de olsa, Stara Reece'i kendini bildi bileli, çocukluğundan beri tanıyordu. Reece onun ilk ve tek aşkıydı. Bu yeni kız, Selese, Reece'i sadece kısa süredir tanıyor, hatta belki de hiç tanımıyordu. O, Reece'i Stara'nın bildiği gibi bilemezdi.

Stara, Selese'in nihayet bunu aşıp bir başkasını bulabileceğinden emindi. Fakat eğer Stara onu kaybederse bunu asla aşamazdı. Reece onun hayatı, kaderiydi. Birlikte olmaları tüm hayatları boyunca süre gelen kaderleriydi. Reece onun ilk erkeğiydi ve ona göre Selese onu elinden alıyordu, tersi değil. Stara sadece kesinlikle onun hakkı olan şeyi geri alıyordu.

Ne olursa olsun, Stara denese bile başka türlü karar veremiyordu. Mantıklı tarafı ona yanlışla doğruyu anlatsa bile dinleyemiyordu. Tüm hayatı boyunca etrafındaki herkes – ve kendi mantığı- kuzenlerin birlikte olmalarının yanlış olduğunu söylemişti. O zaman bile dinleyememişti. Reece'i kesinlikle seviyor ve ona tapıyordu. Hep böyle olmuştu. Kim ne derse desin ve ne yaparsa yapsın bunu değiştiremezdi. Onunla birlikte olmalıydı. Hayatında başka seçenek yoktu.

Stara orada durup, geminin ufukta gittikçe küçülmesini izlerken kalenin terasında başka birinin ayak seslerini duydu, dönüp baktığında erkek kardeşini gördü. Matus, ona doğru hızlıca geldi. Onu gördüğü için Stara her zamanki gibi memnun olmuştu. Stara ve Matus tüm hayatları boyunca birbirlerinin en iyi arkadaşı olmuşlardı. Ailenin ve Yukarı Adalar sakinlerinin geri kalanı tarafından dışlanmışlardı. Stara ve Matus, kardeşlerini ve babalarını hor görüyorlardı. Stara, Matus'u kendi gibi diğerlerine göre daha içine dönük, daha asil görüyordu. Stara'ya göre ailenin diğer üyeleri sahtekar ve güvenilmezdi. Sanki Matus'la beraber bu aile içinde kendi aileleri vardı.

Stara ve Matus annesinin kalesinde, Tirus'un kalesinde yaşayan diğerlerinden ayrı olarak farklı katlarda yaşıyorlardı. Babaları hapiste olduğu için aile bölünmüştü. İki erkek kardeşi Karus ve Falus onları suçluyordu. Fakat Matus'un ona her zaman arka çıkacağı konusunda ona güveniyordu, Stara da her zaman onu kolluyordu.

İkisi, genelde ana karaya gitmek için Yukarı Adaları terk edip diğer MacGil'lere katılma üzerine geçen koyu bir sohbete dalarlardı. Şimdi nihayet bu fikir bilhassa Yukarı Adalar sakinlerinin Gwendolyn'in filosuna gerçekleştirdikleri tüm sabotajlardan sonra gerçeğe dönüşebilir gibi gelmeye başladı. Stara burada yaşama düşüncesine daha fazla katlanamıyordu.

"Kardeşim," diye selamladı onu mutlu bir ifadeyle.

Fakat Matus'un ifadesi hiç olmadığı kadar kasvetliydi, onu endişelendiren bir şey olduğunu hemen anladı.

"Ne oldu?" diye sordu. "Neyin var?"

Kafasını onu tasvip etmeyen bir şekilde salladı.

"Sanırım sen neyin olduğunu biliyorsun, kardeşim," dedi. "Kuzenimiz. Reece. İkiniz arasında neler oldu?"

Stara kızardı ve Matus'a sırtını dönerek okyanusa kilitlendi. Reece'in gemisinin uzakta kaybolduğunu görmeyi umdu ama çoktan gitmişti. Bir öfke dalgası benliğini kapladı artık görüntüde yer almıyordu Reece.

"Bu seni ilgilendirmez," diye cevap verdi.

Matus hiç bir zaman kuzeniyle olan ilişkisini onaylamamıştı ve bu konuda yeterince acı çekmişti. Aralarında tek çekişme konusu buydu ve onları ayırma tehdidini savuruyordu. Matus'un veya başkalarının ne düşündüğü Stara'nın umurunda değildi. Bu kimseyi ilgilendirmezdi sadece ikisinin düşünmesi gereken bir konuydu.

Matus, Stara'nın yanına gelerek ona suçlayıcı bir ifadeyle, "Yakında evlenmek üzere olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye sordu.

Stara kafasını sallayarak bu korkunç düşünceyi kafasından atmayı istedi.

"Onunla evlenmeyecek," diye cevap verdi.

Matus şaşırmıştı.

"Bunu nereden çıkardın?" diye ısrar etti.

Ona kararlı bir ifadeyle döndü.

"Kendi söyledi. Reece yalan söylemez."

Matus afallayarak Stara'ya baktı. İfadesi karardı.

"Öylese fikrini değiştirmesini sağladın?"

Stara da gözlerini ona dikti, şimdi öfkelenmişti.

"Onu ikna etmeme gerek yoktu," dedi. "Onun istediği buydu. Seçtiği bu oldu. Beni seviyor. Hep sevdi. Ben de onu seviyorum."

Matus dudak büktü.

"O zaman bir kızın kalbini paramparça etmek seni hiç ilgilendirmiyor? Kim olursa olsun?"

Bunu duymak istemediği için Stara kaşlarını çattı.

"Reece, beni bu yeni kızı sevdiğinden çok daha uzun zamandır seviyor."

Matus yumuşamadı.

"Peki ya krallıkla ilgili özenle yapılan planlar? Bunun sadece bir düğün olmadığının farkındasın değil mi? Bu siyasi bir tiyatro. Kalabalıklar için bir gösteri. Gwendolyn  Kraliçe ve bu onun da düğünü. Uzak diyarlardaki tüm krallık bunu izlemek için burada olacak. Reece'in iptali neye sebep olacak dersin? Bunun Kraliçe tarafından hemen kabul göreceğini mi sanıyorsun? Peki MacGil'ler kabul edecek mi? Tüm Halka'yı karıştıracaksın. Onları bize karşı kışkırtacaksın. Tutkuların bu kadar mı değerli?"

Stara dönüp Matus'a soğuk ve taş bakışlarla baktı.

"Aşkımız tüm herkesten daha güçlü. Tüm krallıktan. Bunu anlayamazsın. Bizim gibi hiç sevmedin."

Matus kıpkırmızı kesildi. Kafasını salladı, öfkelendiği belli oluyordu.

"Hayatının en büyük hatasını yapıyorsun," dedi. "Reece de öyle. Kendinizle beraber hepinizi alaşağı edeceksiniz. Sizinki aptalca, çocukça ve bencil bir karar. Çocuksu aşkınızı geride bırakmalısınız."

Matus iç çekti, patlamıştı.

"Bir mektup kaleme alıp sonraki kartalla Reece'e göndereceksin. Ona, kararını değiştirdiğini ve her kim olursa olsun bu kızla evlenmesini söyleyeceksin."

Stara kardeşine karşı gittikçe büyüyen bir öfkeyle dolduğunu hissetti.

"Haddini aşıyorsun," dedi. "Bana akıl veremezsin. Sen benim babam değilsin. Sen benim kardeşimsin. Benimle bir kere daha bu şekilde konuşursan seninle bir daha asla konuşmam."

Matus ona baktı, afalladığı belli oluyordu. Stara daha önce onunla hiç bu şekilde konuşmamıştı. Ve söylediğinde ciddiydi. Reece'e olan duyguları, erkek kardeşiyle olan bağlarından çok daha güçlüydü. Hayatındaki her şeyden daha derindi.

Matus hayret etmiş ve canı yanmıştı. Nihayet döndü ve bir hışımla terastan ayrıldı.

Stara dönüp, Reece'in gemisinden bir iz görmek umuduyla denize baktı. Tabii çoktan gittiğini biliyordu.

Reece diye düşündü. Seni seviyorum. Dik dur. Her ne engelle karşılaşırsan karşılaş, dik dur. Güçlü ol. Düğünü iptal et. Bunu benim için, bizim için yap.

Stara gözlerini kapayıp ellerini kenetledi. Reece'in bu yolda ilerleyebilme gücü bulması, ona geri dönmesi ve her ne olursa olsun ikisinin nihayet sonsuza kadar birlikte olmaları için bildiği tüm tanrılara yalvardı ve dua etti.

ONUNCU BÖLÜM

Tirus'un iki oğlu Karus ve Falus, taştan döne döne inen merdivenlerden çabucak geçerek, babalarının tutulduğu zindana doğru ilerlemeye devam ettiler. Yukarı Adalar'ın Kral olma hakkına sahip babalarını görmek için insanların bu kadar aşağıya inmelerini gerektiren bu onur kırıcı durumdan nefret ediyorlardı. İntikam için sessizce yemine ettiler.

Fakat bu sefer, her şeyi değiştirecek haberlerle beraber gelmişlerdi. Bu haberler nihayet umut doğurmuştu.

Karus ve Falus zindanın girişinde koruma olarak duran, Kraliçeye sadakatlerini bildikleri askerlere doğruca ilerlediler. Yollarında durdular, kıpkırmızı kesilmişlerdi, babalarını görmek için izin istemeleri gerekliliğinden dolayı aşağılanmaya katlanmaktan nefret ediyorlardı.

Gwendolyn'in adamları onları inceledi, sanki karar veriyorlardı. Sonunda karşılıklı kafa salladılar ve öne geldiler.

"Kollarınızı kaldırın," diyerek Karus ve Falus'a emrettiler.

Karus ve Falus askerler üstlerini ararken durumdan hoşnutsuz bir biçimde denileni yaptılar.

Sonra demir kapıları yavaşça açıp içeri girmelerine izin veren askerler arkalarından kapıyı çarparak kilitlediler.

Karus ve Falus zamanlarının az olduğunu biliyorlardı, tutsak düştüğünden beri haftada bir kez sadece bir kaç dakikalığına babalarını ziyaret edebiliyorlardı.Sonrasında Gwendolyn'in adamları çıkmalarını emrediyordu.

Zindanın uzun koridorundan geçtiler, tüm hücreler boştu, babaları bu antik hapishanede duran tek kişiydi. Nihayet duvardaki titrek bir meşaleyle zar zor aydınlanan soldaki en sonuncu hücreye vardılar. Parmaklıkları tutup, içeride babalarını gözleriyle aradılar.

Tirus yavaşça hücrenin karanlık köşesinden çıkarak parmaklıklara geldi. Yüzü zayıflamış, sakalı birbirine karışmış, asık suratla onlara baktı. Gün ışığını bir daha asla göremeyeceğini bilen bir adamın çaresizliğiyle gözlerini onlara dikti.

Karus ve Falus'un kalbi bu görüntüyle kırıldı. Onu özgür bırakarak Gwendolyn'den intikam almak için çok daha fazla bileniyorlardı.

"Baba," dedi Falus umutla.

"Sana acil haberlerimiz var," dedi Karus.

Tirus, tonlarındaki umudu fark edip onlara baktı.

"Söyleyin öyleyse hemen," diye kükredi.

Falus boğazını temizledi.

"Kız kardeşimiz görünüşe göre tekrardan kuzeni Reece ile aşk yaşıyor. Muhbirlerimiz ikisinin evlenmeyi planladıklarını bildirdi. Reece ana karadaki düğünü erteleyip yerine Stara ile evlenmeye kararlı."

"Bunu durdurmanın bir yolunu bulmalıyız," dedi Karus kızgın.

Tirus ifadesiz bakışını sürdürdü, gözleri yuvalarından fırladı, tüm olasılıkları tarttı.

"Durdurmalı mıyız?" dedi Tirus yavaşça. "Nedenmiş?"

Akılları karıştı, yeniden babalarına baktılar.

"Neden mi?" diye sordu Karus. "Ailemizin Reece'inkiyle birleşmesine izin veremeyiz. Kraliçenin eline koz vermiş oluruz. Eğer ailelerimiz birleşirse tüm kontrolü kazanır."

"Halkımızın sahip olduğu son özgürlüğü de ellerinden almış oluruz," diye ekledi Falus.

"Planlarını uygulamaya koydular bile," diye ekledi Karus. "Onları durdurmak için bir yol bulmalıyız."

Bir cevap beklediler ama Tirus yavaşça başını sallıyordu.

"Sizi gidi aptal çocuklar," dedi yavaşça, sesi karanlıktı, kafasını tekrar tekrar sallıyordu. "Neden bu kadar aptal çocuklar yetiştirdim? Bunca sene size hiç bir şey öğretmedim mi ben? Hala önünüzdekini görüyorsunuz da ötesine anlam veremiyorsunuz."

"Anlamıyoruz, Baba."

Назад Дальше