Sahiplenilmiş - Морган Райс 6 стр.


Caleb “Şimdi hatırlıyorum,” dedi. “Zamanın en büyük sporuydu. Bir ayıyı insanlardan oluşan bir halkanın içinde bir kazığa bağlarlar ve vahşi köpekleri ona saldırtırlar. Aynı zamanda bu mücadeleyi ayı mı yoksa köpekler mi kazanacak diye de bahis açarlar.”

“Bu iğrenç bir şey.”

“Boşver onu, bulmacayı düşün. ‘Köprünün karşısında ve Ayının Ötesinde.’ Sence bu o olabilir mi?”

Ve hemen denileni yaptılar. İkisi de döndü ve şimdi uzaklaşmış olan ama hala bağırmayı sürdüren çocuğu takip ettiler.

Köprünün ayağından sağa döndüler ve nehir boyunca yürümeye başladılar. Şimdi Thames’in diğer yakasındalardı ve “Clink Sokağı” adlı bir sokaktan aşağı doğru gidiyorlardı. Caitlin nehrin bu yakasının diğer taraftan çok daha farklı olduğunu fark etti; daha az sayıda bina vardı ve insan bakımından da daha seyrekti. Ayrıca burada evler daha alçak ve daha derme çatma yapılmıştı. Nehrin bu yakası oldukça ihmal edilmişti. Kesinlikle daha az mağaza vardı ve kalabalık daha seyrekti.

Sonunda devasa bir yapının önüne geldiler. Caitlin penceredeki parmaklıklardan ve önünde duran nöbetçilerden buranın bir hapishane olduğunu anlamıştı.

Caitlin Clink Sokağı diye düşündü. Oldukça uygun bir isim verilmişti.

Bu kocaman, yanlara doğru genişleyen bir yapıydı ve önünden geçtiklerinde Caitlin parmaklıklara yapışan elleri ve yüzleri gördü. Caitlin geçtiğinde onu izliyorlardı. Yüzlerce mahkum oraya toplanmış, ona pis pis bakıyor, onlar geçince kaba şeyler haykırıyorlardı.

Ruth onlara doğru hırladı ve Caleb, Caitlin’e yaklaştı.

Daha ileriye gittiler, üzerinde “Ölü Adamın Yeri” yazan bir sokağı geçtiler. Caitlin sağ tarafına baktı ve başka bir idamın hazırlanmakta olduğu başka bir darağacı gördü. Gözü bağlı, burnu boynuna asılı bir mahkum platformda duruyor ve titriyordu.

Caitlin’in dikkati o kadar dağılmıştı ki neredeyse çocuğu gözden kaybediyordu. Caleb elini yakaladı ve onu Clink Sokağından aşağıya doğru götürdü.

Yürümeye devam ettiklerinde, Caitlin birden uzakta bir bağrış ve ardından bir gürleme duydu. Uzaklaşmış olan çocuğun ilerde köşeyi döndüğünü gördü ve başka bir bağrışın yükseldiğini duydu. Ardından ayağının altındaki yerin titrediğini hissedince şaşırıp kaldı. Roma’daki Colosseum’dan bu yana hiç böyle bir şey hissetmemişti. Hemen köşeyi dönünce karşısına bir çeşit kocaman bir stadyum çıkacak diye düşündü.

Köşeyi döndüklerinde önündeki manzara karşısında afalladı. Minyatür bir Colosseum gibi kocaman, daire şeklince bir yapı önünde uzanıyordu. Birkaç kat şeklinde inşa edilmişti ve dışarıdan içi görünmüyordu, ama her iki yönde içine doğru giden kemerli kapılar vardı. Şimdi daha yüksek gelen bağrışları duyabiliyordu, bunların duvarların arkasından geldiği açıktı.

Bu yapı yüzlerce insanı içine almıştı, bazıları Caitlin’in hayatında ilk kez gördüğü en perişan insanlardı. Bazılarının üzerinde neredeyse hiçbir şey yoktu, çoğunun dışarı sarkan kocaman göbekleri vardı, traşsızlardı ve yıkanmamışlardı. Aralarında başıboş köpekler geziniyordu ve Ruth hırladı, sırtındaki tüyler inanılmaz hassaslaşarak yukarı dikildi.

Satıcılar arabalarını çamurun içinde itiyor, pek çoğu yarım litrelik cin satıyordu. Kalabalığın görünüşünden pek çok insanın buraya geldiği anlaşılıyordu. Kalabalık oldukça kaba bir şekilde birbirlerine dirsek atıyor ve çoğu da sarhoş görünüyordu. Yeni bir gürleme geldi ve Caitlin yukarı doğru bakınca stadyumun üzerinde asılı duran tabelayı gördü: “Ayı Kızdırma.”

Midesinin bulandığını hissetti. Bu toplum gerçekten bu kadar zalim miydi?

O küçük stadyum bir kompleksin bir parçasıymış gibi görünüyordu. Orada, uzakta başka küçük bir stadyum daha vardı ve üzerinde “Boğa Kızdırma” yazan kocaman bir levha asılıydı. Ve ayrıca başka bir kenarda, o ikisinden ayrı duran başka büyük bir dairesel yapı vardı—bu diğerlerinden daha farklı görünmesine rağmen daha şıktı.

Oradan geçmekte olan bir çocuk “Gelin ve yeni Globe Tiyatrosunda yeni Will Shakespeare oyununu görün!” diye bağırdı. Kucağında bir yığın el ilanı tutuyordu. Doğruca Caitlin’e doğru yürüdü ve eline bir ilan tutuşturdu. Caitlin ilana baktı ve okudu: “William Shakespeare’in yeni oyunu: Romeo ve Juliet’in Trajedisi.”

Çocuk “Gelecek misiniz Hanımefendi?” diye sordu. “Bu onun yeni oyunu ve ilk defa bu yepyeni tiyatroda, Globe’da sahneye konacak.”

Caitlin ilana baktı ve içinde bir heyecan hissetti. Bu gerçek olabilir miydi? Bu gerçekten oluyor muydu?

“Nerede?”

Çocuk kıkırdadı. Döndü ve gösterdi. “Neden soruyorsunuz, hemen işte orada Hanımefendi.”

Caitlin işaret ettiği yere doğru baktı ve uzakta beyaz sıva ile kaplı duvarları ve Tudor tarzı ahşap oymaları olan dairesel bir yapı gördü. Globe. Shakespeare'in Globe Tiyatrosu. İnanılmazdı. Gerçekten buradaydı.

Tiyatronun önünde binlerce insan dolanıyor, her yönden içeri giriyorlardı. Ve bu kalabalık aynı boğa kızdırma ve ayı kızdırma stadyumlarına giren kalabalık kadar kaba görünüyordu. Bu Caitlin’i şaşırtmıştı. O her zaman Shakespeare izleyicilerinin daha medeni, daha kültürlü olduğunu hayal etmişti. Hiçbir zaman onun oyunlarının büyük halk yığınları için, hem de böyle en zalim olanlar için, bir eğlence olduğunu gerçekten düşünmemişti. Ama tiyatro ayı kızdırma ile hemen aynı yerdeydi.

Evet, yeni bir Shakespeare oyunu görmeyi, Globe’a gitmeyi çok isterdi. Fakat önce bilmeceyi çözüp görevini tamamlamaya kararlı olduğunu hissetti.

Ayı kızdırma stadyumundan yeni bir gürleme yükseldi ve Caitlin dönerek dikkatini oraya verdi. Bilmecenin cevabının o stadyumun duvarlarının arkasında yatıp yatmadığını merak etti.

Caleb’e döndü.

“Ne diyorsun? Ne olduğunu bir görsek mi?”

Caleb tereddütlüydü.

“Bilmece bir köprüden bahsediyor ve bir ayıdan. Ama benim hislerim bana bir şeyin daha olduğunu söylüyor. Pek emin değilim ama—”

Birden Ruth hırladı, ardından yerinden kalkarak hızla koşmaya başladı.

Caitlin "Ruth!" diye bağırdı.

Ruth gözden kayboldu. Dönüp dinlemedi bile ve olanca gücüyle koştu.

Caitlin şok oldu. En tehlikeli zamanlarda bile onun asla böyle davrandığını görmemişti. Onu bu kadar çeken ne olmuş olabilirdi? Söz dinlemeyen Ruth’u hiç tanımamıştı.

Caitlin ve Caleb aynı anda onun arkasından hızla koşmaya başladılar.

Fakat vampir hızlarında dahi çamurun içinde yol almak oldukça zordu ve Ruth onlardan metrelerce uzağa gitmişti. Ruth’un bir yerden döndüğünü ve kalabalığın arasından geçerek zik zaklar çizmesini izlediler. Onu gözden kaybetmemek için onlarda insanları itip kakmak zorunda kaldılar. Caitlin uzakta Ruth’un bir köşeyi döndüğünü ve dar bir geçitten aşağı doğru koştuğunu görebiliyordu. Caleb ile birlikte aynı anda hızlandı, yolunun üzerindeki koca bir adamı itti ve Ruth’un ardından dar geçide girdi.

Caitlin, Tanrım, neyin peşinde olabilir? diye içinden geçirdi. Bir sokak köpeğinin mi peşindeydi yoksa yalnızca açlığın son sınırına gelmiş yemek peşine mi düşmüştü. Nede olsa o bir kurttu. Caitlin bunu kendine hatırlatmak zorundaydı. Zamanında onun için yemek bulma konusunda çok daha fazla uğraşmalıydı.

Fakat Caitlin köşeyi döndüğünde ve ara sokaktan aşağı doğru baktığında, birden Ruth’un peşinde olduğu şeyin ne olduğunu şoke olarak anladı.

Orada, ara sokağın en sonunda küçük bir kız oturuyordu. Sekiz yaşında var yoktu, çamur içindeydi, bir köşeye sinmiş, ağlıyor ve titriyordu. Yanında epeyce uzun, büyük iri kıyım bir adam vardı. Üzerinde gömlek yoktu, kocaman göbeği dışarı sarkmış ve traşsızdı; göğsü ve omuzları kıllarla kaplıydı.

Sinirli bir şekilde kaşlarını çatmış, eksik dişlerini ortaya sermişti. Elindeki deri kemerle geriye doğru çekildi ve zavallı kızın sırtına birbiri ardına kemeri indirmeye koyuldu.

Adam tekrar kemerini kaldırırken korkunç bir ses tonuyla “Bu söz dinlemediğin için!” diye bağırdı.

Caitlin incinmişti, bir an bile düşünmeksizin harekete geçmeye hazırlandı.

Fakat Ruth ondan önce davrandı. Adam elini geri atarken hızla koştu ve çenesini sonuna kadar açarak havaya sıçradı.

Adamın önkolunu yakaladı ve dişlerini sonuna kadar koluna geçirdi. Adam kulakları sağır eden bir çığlık koparırken kan her yere fışkırdı.

Ruth kudurmuştu ve yatıştırılabilir görünmüyordu. İyice kızgınlaştı ve başını öne arkaya sallayarak adamın etini daha da yardı ve bırakmadı.

Adam Ruth’u bir aşağı bir yukarı salladı, bunu yalnızca o büyük cüssesinden ve Ruth’un henüz daha tam bir yetişkin kurt olmamasından ötürü yapabiliyordu. Ruth hırladı. Bu Caitlin’in ensesindeki tüyleri bile diken diken etmeye yetecek türden bir sesti.

Fakat açıkçası bu adam şiddete alışıktı. Büyük adeleli omuzunu döndürüverdi ve Ruth’u tuğla duvara çarpmayı başardı. Ardından diğer elini ileriye doğru uzattı ve kemeri ile kızın sırtına daha sert vurmaya geçti.

Ruth acı acı inledi ve kesik kesik havladı. Sonunda kendini yerde buldu.

Gözleri nefret dolu olan adam iki eliyle geriye doğru uzandı ve bütün gücüyle kemerini Ruth’un yüzüne indirmeye hazırlandı.

Caitlin hemen herekete geçti. Adam daha kemerini indiremeden öne doğru hamle yaptı, sağ eliyle ona doğru uzandı ve boğazından yakaladı.

Boğazından tutarak adamı geriye doğru çekti, ayaklarını yerden keserek yukarı kaldırdı, başının üzerine kadar çıkardı, ardından duvara fırlattı ve duvardaki tuğlalar un ufak oldu.

Caitlin onu orada bıraktı, adamın yüzü maviye döndü, boğuluyordu. Caitlin ondan çok daha küçüktü, ama adamın Caitlin’in demir yumruğunun karşısında hiç şansı yoktu.

Sonunda Caitlin adamı bıraktı. Adam kemerini bulmak için uzandı, Caitlin geriye doğru çekildi ve yüzüne sert bir yumruk sallayarak adamın burnunu kırdı.

Ardından yine geri çekildi ve göğsüne bir tekme attı, o kadar güçlü vurdu ki adamın geriye doğru metrelerce uçmasına neden oldu. Adam duvara öyle bir güçle çarptı ki tuğlalarda izi kaldı ve sonunda alt üst olmuş bir halde yere yığıldı.

Fakat Caitlin hala damarlarından fışkıran öfkeyi hissedebiliyordu. O masum kızı ve Ruth’u düşündü. En son ne zaman bu kadar öfkelendiğini bilmiyordu. Kendini durduramıyordu. Adama doğru yürüdü, elindeki kemeri hızla çekip aldı, geriye doğru gitti ve kemerle tam kocaman göbeğinin ortasına oldukça sert bir şekilde vurdu.

Adam sendeledi ve karnına sarıldı.

Doğrulduğunda, Caitlin bir daha sertçe vurdu, bu sefer yüzüne isabet ettirdi. Adamın çenesini tuttu ve onu hızla geriye doğru götürerek ensesinden yere çaldı. Sonunda adam bilincini yitirdi.

Fakat Caitlin hala öfkesini yatıştıramamıştı. İçindeki kızgınlık bu günlerde pek kolay bir şekilde uyanmıyordu ama bir kez de uyanınca buna engel olamıyordu.

Caitlin ayağını kaldırdı ve adamın boğazına yerleştirdi.  O anda adamı öldürmeye hazırdı.

Keskin bir ses “Caitlin!" diye bağırdı.

Caitlin döndü ve yanında Caleb’in durduğunu gördü. Hala öfkeyle dolup taşıyordu. Caleb kınayan bir bakışla yavaşça başını salladı.

“Yeterince zarar verdin. Bırak gitsin.”

Caleb’in sesindeki bir şey Caitlin’i durdurdu.

Caitlin istemeyerek ayağını geri çekti.

Uzakta lağım suyuyla dolu bir varil fark etti. Varilin yanlarından taşan yoğun koyu sıvıyı görebiliyor ve olduğu yerden berbat kokusunu alabiliyordu.

Mükemmel.

Caitlin aşağıya eğildi ve adamı alıp yukarıya başının üzerine kaldırdı; adam rahat 135 kilonun üzerinde olmasına rağmen onunla birlikte dar sokağı geçerek yürüdü. Tepe üstü girecek şekilde onu lağım suyuyla dolu varilin içine fırlattı.

Adam her tarafa su sıçratarak varilin içine düştü. Caitlin adamın her yanının dışkıya bulandığını görerek batmasını izledi. Adamın burada uyanacağı fikri Caitlin’in hoşuna gitti ve sonunda tatmin oldu.

İyi diye düşündü. Ait olduğun yeri buldun.

Caitlin hemen Ruth’u hatırladı. Ona doğru koştu ve sırtındaki kemer izine baktı; Ruth bir köşeye sinmiş, yavaş yavaş ayaklarının üzerine doğruluyordu. Caleb de yanlarına geldi, Ruth yüzünü Caitlin’in kucağına koyup inlerken Caitlin onu kontrol etti ve alnını öptü.

Ruth birden onlardan kurtuldu ve dar sokağın karşısına kıza doğru fırladı.

Caitlin de oraya doğru döndü ve aniden hatırladı. O da kıza doğru aceleyle gitti.

Ruth kıza ulaşmış yüzünü yalıyordu. Histerik bir şekilde ağlayan kız yavaşça sustu, Ruth’un dili onun düşüncelerini dağıtmıştı. Orada, çamurun içinde kirli, her yanı çamur olmuş elbisesiyle oturuyordu. Sırtında kemer izleri vardı ve bu izlerin arasından kan sızıyordu. Şaşkın bir şekilde Ruth’a baktı.

Ruth yalamaya devam ettikçe ıslak gözleri daha da büyüdü. Sonunda elini uzattı, usulca ve tereddütle Ruth’u okşadı. Ardından uzandı ve ona sarıldı. Ruth da ona sokularak karşılık verdi.

Caitlin bunun inanılmaz olduğunu düşündü. Ruth bu kızı yüzlerce blok öteden fark etmişti. Sanki ikisi birbirlerini çok uzun zamandır tanıyorlardı.

Caitlin yaklaştı ve kızın yanına diz çöktü, elini uzattı ve onun oturmasına yardım etti.

“İyi misin?”

Kız şok içinde Caitline’e ve ardından Caleb’e baktı. Sanki bu insanların kim olduklarını düşünüyor gibi pek çok defa gözlerini kırptı.

Sonunda yavaşça evet anlamında başını salladı. Gözleri sonuna kadar açıktı ve konuşamayacak kadar korkmuştu.

Caitlin elini uzattı ve nazik bir biçimde yüzüne düşen çamurlu saçları arkaya doğru itti. “Her şey geçti. Artık sana zarar veremez.”

Kız tekrar ağlamaya başlayacakmış gibi görünüyordu.

“Benim adım Caitlin ve bu da Caleb.”

Kız onlara baktı, hala konuşmuyordu.

Caitlin “Senin adın ne?” diye sordu.

Bir süre sonra kız nihayet cevap verdi: “Scarlet."

Caitlin gülümsedi. “Scarlet," diye tekrarladı. “Ne kadar zarif bir isim. Ailen nerede?”

Kız başını salladı. “Ailem yok. O benim sahibim. Ondan nefret ediyorum. Beni her gün dövüyor. Hem de hiç neden yokken. Ondan nefret ediyorum. Lütfen beni ona geri vermeyin. Başka hiç kimsem yok.”

Caitlin Caleb’e döndü ve Caleb’in de kendisine bakmakta olduğunu gördü, ikisi de aynı anda aynı şeyleri düşünüyorlardı.

Caitlin “Şimdi güvendesin,” dedi. “Artık endişelenmene gerek yok. Bizimle gelebilirsin.”

Scarlet’in gözleri şaşkınlık ve sevinçle sonuna kadar açıldı ve neredeyse gülümseyecekti.

“Gerçekten mi?”

Caitlin ona bakarak gülümsedi ve elini uzattı. Scarlet uzatılan eli tutarak ayaklarının üzerine doğrulmaya çalıştı. Caitlin, onun sırtındaki, aralarından hala kan sızan yaraları gördü ve içinde derinlerde bir yerde birden bir gücün kendisine üstün gelmekte olduğunu hisetti. Aiden’ın ona öğretmiş olduğu şeyi, evrenle bir olma gücünü düşündü ve yine aniden derinlerde daha önce hiç bilmediği bir gücün kabardığını hissetti. Daima, öfkelendiği bir durum karşısında duyduğu gücü hissederdi ama bunun gibi bir gücü daha önce hiç mi hiç hissetmemişti. Bu farklıydı, yeni bir güçtü, ayaklarından bacaklarına doğru çıkıyor, gövdesinden kollarına ve parmak uçlarına yayılıyordu.

Bu iyileştirme gücüydü.

Caitlin gözlerini kapadı ve ileriye doğru uzanarak ellerini nazikçe Scarlet’in sırtına, izlerin olduğu yere koydu. Derin derin nefes aldı ve evrenin gücünü, Aiden’ın one verdiği bütün becelerileri geri çağırdı ve kıza beyaz ışık göndermeye odaklandı. Caitlin ellerinin gittikçe ısındığını ve içinden inanılmaz bir enerjinin dışarıya aktığını hissetti.

Назад Дальше