Şafak Sökmeden - Морган Райс


Morgan Rice

Şafak Sökmeden Günahkâr Vampir—1. Kitap

Morgan Rice

Morgan Rice, USA Today’in 1 numaralı çok satan destansı on yedi Kitaplık FELSEFE YÜZÜĞÜ; on iki kitaplık (ve hala devam eden) genç yetişkin serisi 1 numaralı çok satan VAMPİR GÜNLÜKLERİ; 2 Kitaptan oluşan (ve devam eden) kıyamet sonrası gerilim, 1 numaralı çok satan KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ; ve yeni destansı fantezi serisi KRALLAR VE BÜYÜCÜLER Kitaplarının 1 numaralı çok satan yazarıdır. Morgan’ın Kitapları hem basılı hem de sesli olarak bulunabilir ve çeviriler 25 dilde mevcuttur.

Morgan’ın yeni destansı serisi TAÇLAR VE GÖRKEM, 2016 Nisan’ında 1.kitabı olan KÖLE, SAVAŞÇI, KRALİÇE ile yayında olacak.

Morgan sizi dinlemeyi çok seviyor, dolayısıyla lütfen www.morganricebooks.com adresini ziyaret edip eposta listesine eklenin, ücretsiz bir Kitap kazanın, ücretsiz hediyeler alın, ücretsiz uygulamaları indirin, Facebook ve Twitter ile bağlanın ve irtibatta kalın!

Select Acclaim for Morgan Rice hakkındaki yorumlar

“ALACAKARANLIK ve VAMPİR GÜNLÜKLERİNE rakip bir kitap, en son sayfasına kadar başınızı kaldırmadan okumak isteyeceksiniz! Macerayı, aşkı ve vampirleri seviyorsanız, bu tam size göre bir kitap!”

–-Vampirebooksite.com (Dönüşüm için)


“Rice, daha baştan sizi hikâyenin içine çekiyor, mekânın sade görüntüsüne baskın çıkan inanılmaz betimleyici gücü, hikâyeye yedirme konusunda harika bir iş çıkarıyor… Zevkle yazılmış ve bir solukta okunuyor.”

–-Black Lagoon Reviews (Dönüşüm için)


“Genç okuyucular için harika bir hikâye. Morgan Rice ilginç bir girdabı daha da derinleştirerek harika bir iş çıkarmış… Canlandırıcı ve eşsiz. Bu seriler bir kızın etrafında yoğunlaşıyor…sıradışı bir kız!…Okunması kolay ve bir solukta bitiyor…Derecelendirilmiş Kitaplardan.”

–-The Romance Reviews (Dönüşüm için)


“Daha başında beni içine aldı ve bir daha da bırakmadı…Bu hikaye nefes kesici bir macera, bir solukta okunuyor ve en başından sizi heyecana boğuyor. İçinde tek bir sıkıcı an yok.”

–-Paranormal Romance Guild (Dönüşüm için)


“Heyecan, romantizm, macera ve sürprizlerle dopdolu. Elinize aldığınızda tekrar tekrar âşık olacaksınız.”

–-vampirebooksite.com (Dönüşüm için)


“Harika bir konu ve özellikle bu, geceleri elinizden bırakamayacağınız türden bir kitap. Sonu o kadar heyecanlı bir yerinde bitiyor ki sırf neler olduğunu görmek için derhal bir sonraki kitabı almak isteyeceksiniz.”

–-The Dallas Examiner (Sevilmiş için)


“Morgan Rice bir kez daha inanılmaz derecede yetenekli bir hikaye anlatıcısı olduğunu kanıtlıyor…Bu kitap vampir/fantezi türü kitapların genç yaştaki severleri dahil geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Sizi şok edecek ve beklenmedik bir yerde bitecek.”

–-The Romance Reviews (Sevilmiş için)

Morgan Rice Kitapları


TAÇLAR VE GÖRKEM

KÖLE, SAVAŞÇI, KRALİÇE (Book #1)


KRALLAR VE BÜYÜCÜLER

EJDERHALARIN YÜKSELİŞİ (1. Kitap)

CESURUN YÜKSELİŞİ (2. Kitap)

ONURUN BEDELİ (3. Kitap)

BİR KAHRAMANLIK OCAĞI (4. Kitap)

GÖLGELER DİYARI (5. Kitap)

CESURUN GECESİ (6. Kitap)


FELSEFE YÜZÜĞÜ

KAHRAMANLARIN GÖREVİ (1. Kitap)

KRALLARIN YÜRÜYÜŞÜ (2. Kitap)

EJDERHALARIN KADERİ (3. Kitap)

GURUR AĞLAYIŞI (4. Kitap)

ŞEREF YEMİNİ (5. Kitap)

KAHRAMANLIK SALDIRISI (6. Kitap)

KILIÇ AYİNİ (7. Kitap)

SİLAHLARIN TESLİMİ (8. Kitap)

BÜYÜLÜ GÖKYÜZÜ (9. Kitap)

KALKAN DENİZİ (10. Kitap)

ÇELİĞİN HÜKÜMDARLIĞI (11. Kitap)

ATEŞ ÜLKESİ (12. Kitap)

KRALİÇELERİN YÖNETİMİ (13. Kitap)

KARDEŞLERİN YEMİNİ (14. Kitap)

ÖLÜLERİN DÜŞÜ (15. Kitap)

ŞOVALYELERİN MIZRAK DÖVÜŞÜ (16. Kitap)

SAVAŞIN ARMAĞANI (17. Kitap)


KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ

ARENA 1: KÖLETÜCCARLARI (1. Kitap)

ARENA 2 (2. Kitap)


VAMPİR GÜNLÜKLERİ

DÖNÜŞÜM (1. Kitap)

SEVİLMİŞ (2. Kitap)

ALDATILMIŞ (3. Kitap)

YAZGI (4. Kitap)

ARZULANMIŞ (5. Kitap)

NİŞANLI (6. Kitap)

YEMİNLİ (7. Kitap)

BULUNMUŞ (8. Kitap)

CANLANDIRILMIŞ (9. Kitap)

GÖMÜLMÜŞ (10. Kitap)

KADER (11. Kitap)

TAKINTII (12. Kitap)


VAMPİR MEKTUPLARI serisini şimdi sesli kitap formatında dinleyin!

Copyright © 2016 Morgan Rice


Her hakkı saklıdır. ABD 1976 Telif Hakları Yasasının izin verdiği maddeler dışında bu yayının hiçbir kısmı hiçbir şekilde ve hangi amaçla olursa olsun çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve alıntı yapılamaz; yazarın önceden izni alınmaksızın bir veri tabanında ya da depolama sisteminde saklanamaz.


Bu e-kitap yalnızca sizin kişisel kullanımınız için yetkilendirilmiştir. Bu ekitap tekrar satılmamalı ya da başkalarına dağıtılmamalıdır. Başka biri ile bu kitabı paylaşmak isterseniz, lütfen her alıcı için yeni bir kopya satın alınız. Bu kitabı okuyorsanız ve satın almamışsanız ya da yalnızca sizin kullanımınız için satın alınmadıysa, lütfen geri verin ve kendi kopyanızı satın alın. Bu yazarın zorlu çalışmalarına saygı duyduğunuz için teşekkür ederiz.


Bu bir kurgu çalışmasıdır. İsimler, karakterler, işler, örgütler, mekânlar, durumlar ve olaylar ya yazarın hayal gücünün bir ürünüdür ya da kurgusal bir şekilde kullanılmıştır. Hayatta ya da ölmüş gerçek kişilere benzerlikler tamamen tesadüf eseridir.


Kapak resmi: Copyright iStock.com/nsilcock

“Gel, ey sevecen, karakaşlı gece;
Bana Romeo’mu ver; öldüğümde,
Al da küçük yıldızlara böl onu,
Onlar göğü öyle bir süsleyecektir ki
Bütün dünya gönül verecektir geceye…”
― William ShakespeareRomeo ve Juliet

BİRİNCİ BÖLÜM

Kate on yedinci doğum gününde bir karın ağrısıyla uyandı. Heyecanlı olabilmeyi isterdi; ama ona kimsenin hediye vermeyeceğini, doğum gününe özel bir kahvaltı veya doğum günü pastası olmayacağını biliyordu. Kimse ona doğum günü kartı vermeyecekti. Hatta ailesinden herhangi birisi doğum gününü hatırlarsa şanslı sayılırdı.

Göz kapaklarında ılık Santa Barbara güneşinin ışıklarını hissetti ve gözlerini açıp kırpıştırdı. Odası hala kutulardaki eşyalarla doluydu ve kendini bir türlü toparlamaya ikna edemediği büyük bir karmaşa içerisindeydi. Bunu nedeni, belki de, burada olmak istememesiydi. Ailesiyle birlikte olmak istemiyordu – her nerede olursa olsun. Neden istesindi ki? Ondan nefret ediyorlardı.

Kate pikeyi kafasına kadar çekerek ışığın gelmesini engelledi, umutsuz bir şekilde yataktan çıkıp bütün gün yüz yüze gelmemeye çalışıyordu. Daha sonra, yapılacak en iyi şeyin evden mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çıkmak ve okula gitmek olduğuna karar verdi. En azından arkadaşları vardı. Evdeki hayatı hakkında her şeyi biliyorlardı ve kesinkes onun için endişeleneceklerdi.

Kate sonunda kendisini yataktan dışarı attı ve en sevdiği rahat pantolonunu ve siyah tişörtünü giydi. Daha sonra eskimiş Converse ayakkabılarını giydi, koyu kahverengi saçlarını düğümlenen yerlerin açılmasına yetecek, ama bir şekle sokmayacak kadar taradı. Özel bir gün olduğundan, biraz maskara sürdü ve sürme çekti. Geriye çekilip aynada nasıl göründüğüne baktı. Annesi bu giysisini görse nefret ederdi. Bunu düşünmek onu gülümsetti.

Koridorda krep, domuz pastırması ve pekmez kokuları birbirine karışıyordu. Annesi okuldaki diğer çocukların annelerinin saç stiliyle tam bir Amerikalı anne rolü oynamayı seviyordu. Ama aslında bunu bir türlü beceremiyordu. Hepsi düzmeceydi. Her şey sahteydi. Amerikalı anneler çocuklarını severlerdi – tek bir kızlarını seçip ona hayranlık duyarken diğerinin kendini küçük ve önemsiz hissetmesine izin vermezdi.

Kate bu kreplerin kendisi için olmadığını biliyordu. Bunlar babası ve kız kardeşi Madison ve erkek kardeşi Max içindi, ama kendisi için asla. Annesinin alaylı sözleri zihninde yankılanmaya başlamıştı.

Spor yapmaya başlarsan sen de güzel bir kahvaltı yapmaya hak kazanırsın. Ama zamanının büyük çoğunluğunu içeride kitap okuyarak geçirdiğin için yediklerine dikkat etmelisin.

Kate mutfağa girerken kendini olacaklara karşı hazırladı.

Yeni evde mutfakları zevkli bir şekilde döşenmişti ve en yeni model cihazlar vardı. Sanki bir dergiden fırlayıp çıkmış gibiydi. Annesinin mükemmel aile zırvasını sürdürmesi için ihtiyacı olan her şey vardı.

Babası masadaydı, geçen gece tükettiği alkolden dolayı gözleri hala kıpkırmızıydı. Kederli kederli önündeki sade kahvesine bakıyordu. Dokunulmamış krepleri önünde duruyordu. Kate hala onları yiyemeyecek kadar alkolün etkisinde olduğunu biliyordu.

Madison da masadaydı ve küçül el aynasıyla hala makyaj yapmakla meşguldü. Koyu renk saçlarını hafif dalgalarla omuzlarına dökmüştü ve saçları güneş ışığıyla parlıyordu. Makyajını parlak kırmızı ruj ile tamamlıyor ve gerçekten olduğu lise son sınıf öğrencisi gibi değil de bir üniversite öğrencisi gibi görünüyordu. Dışarıdan bakıldığında iki kız arasında sadece on sekiz ay varmış gibi durmuyordu. Madison daha çok bir kadına benziyordu, Kate ise birçok yönden hala cılız bir çocuk gibiydi.

Kate mutfağa daldı ve yerden çantasını aldı. Max onu gördü ve gülümsedi. On dört yaşındaydı ve Kate’in ailesindeki en iyi kişiydi. En azından onu önemsemeye çalışıyordu.

Önündeki krepleri işaret ederek, “Biraz ister misin?” dedi.

Kate gülümsedi. Max’in krepleri sevdiğini biliyordu ve hepsini bir çırpıda silip süpürmemek için çok güç harcıyor olmalıydı. Kate kardeşinin bu jestinden dolayı duygulanmıştı.

“Teşekkürler, istemem,” dedi.

Ancak o zaman mutfak penceresinin yanında sürahiye meyve suyu dolduran annesi dönüp ona baktı.

“Kate’e krep yok,” dedi. “Son zamanlarda biraz kilo almış gibisin.”

Kate’i baştan aşağı düzdü ve yüzünün aldığı iğrenç ifadeyi gizlemedi bile. Kate de ona soğuk soğuk baktı.

Max, annesinin Kate’i yine eleştirmeye başlamasına neden olduğu için suçluluk duyarak kafasını öne eğip tabağına baktı.

Kate duygusuz bir şekilde, “Merak etme anne,” dedi. “Kuralları biliyorum.”

Normalde Kate annesine cevap vermemeye dikkat ederdi. Bu her şeyi daha da kötü bir hale getirirdi. Ama bugün bir şeyler farklı gibiydi. Belki on yedi yaşına girdiğindendi. Kendisini biraz daha güçlü, kuvvetli hissediyordu. Zihninin bir kenarında heyecan verici bir şeyin arifesinde odluğunu hissediyordu.

Kate buzdolabını açtı ve yoğurdu çıkarttı. Annesinin şu an kahvaltıda yemesine müsaade ettiği tek şey buydu.

Bir kaşık aldı ve yoğurdunu yemeye koyuldu, mutfak masasına oturmuş, kahvaltı masasındaki ailesine katılmak istemiyordu.

Annesi elinde portakal suyu dolu sürahiyle birlikte masaya yaklaştı ve herkese bir bardak doldurdu.

Madison aynasını kapadı ve kız kardeşine baktı.

“Seni de Max ile birlikte arabayla okula bırakmamı ister misin?” dedi, gözlerini Kate’in eskimiş ayakkabıları, yırtık kotu ve çirkin tişörtü üzerinde dolaştırıyordu.

Kate Max’a baktı. Max kendisini daha da suçlu hissetti. Max okula her zaman onunla birlikte bisikletle giderdi, ama yeni eve taşındıklarından beri yol uzamıştı ve Madison ile arabayla gitmeye başlamıştı. Bunu çok önemsemiyordu – yeni evlerinden San Marcos Lisesi’ne bisikletle bir saatte gidilirken, arabayla on beş dakika civarı sürüyordu – ama kardeşiyle birlik olma hissini özlemişti. Birlikte bisiklete binerken sanki sessiz bir şekilde, Madison’un açık bir şekilde en sütte olduğu hiyerarşiyi onaylamadıklarını gösteriyor gibiydiler. Ama şimdi bu sessiz protesto bile artık yoktu. Paranoyak düşüncelere kapıldığı zamanlarda Kate annesinin Butterfly Beach yakınındaki bu evde sırf Max ile kendisini ayırmak için mi ısrar ettiğini merak ediyordu.

Annesi, “Araba yok,” diye uyardı, Madison ile konuşurken sesi daha yumuşaktı. “Kate’in harekete ihtiyacı var.”

Kate kahvaltı masasında oturan dördüne baktı ve bir kıskançlık duydu. Ailesi tamamen işlevsiz bir topluluktu ama yine de sahip olduğu tek aileydi ve onlardan ayrı olmak acıydı.

Kate nefesini verirken, “Ben bisikletle gideceğim,” diye cevap verdi.

Madison omuz silkti. Hiçbir zaman Kate’e karşı çok acımasız değildi, ama hiçbir zaman onun tarafını tutmamıştı. Madison evde en sevilen kızdı ve bu konumu sarsılacak gibi değildi. Kate ile fazla bir arada bulunmak ona zarar verebilirdi. Annesinin gözünden düşmenin ne demek olduğunu birinci elden görmüştü ve bunu riske edecek hiçbir şey yapmazdı.

Odanın diğer köşesinde Max Kate’in bakışlarını yakaladı ve sadece dudaklarını oynatarak sessiz bir şekilde üzgünüm dedi.

Kate de kafasını salladı ve aynı şekilde sorun değil dedi.

Her zaman böyle şeylere sebebiyet vermesi Max’ın suçu değildi. Annesinin adaletsizliği yüzünden kendisini suçlu hissetmemeliydi.

Max eliyle ve hafifçe kaşlarını kaldırarak Kate’in çantasını işaret etti.

Kate kaşlarını çattı ve çantasına baktı. İçinde mavi bir zarf vardı. Yutkundu. Bu bir karttı. Kardeşine minnet duydu. Ona bir doğum günü kartı hazırlamıştı.

Kate kafasını kaldırdı ve onunla göz teması kurdu; kardeşi ona gülümsedi.

Teşekkürler, diye sessizce dudaklarını oynattı.

Kardeşi kafasını salladı ve yüzüne bir gülümseme yayıldı.

Annesi Madison’a,” Bugün antrenmanın yok mu, tatlım?” diye sordu; güzel ve yetenekli büyük kızına bakarken gözleri gururla parlıyordu.

İkisi amigoluk antrenmanı hakkında konuşmaya başladılar, sinsice hangi kızların kötü bir performans sergilediğini ve hangilerinin son zamanlarda kilo aldığını konuştular. Annesi ve Madison ayrılmaz ikili gibiydiler. Kate’in annesi lisedeyken oldukça başarılı bir amigoydu ve bu yüzden Kate’in böyle bir uğraş yerine okuma ve yazmayı tercih etmesi onun için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu.

Daha sonra babası masadan kalktı. Herkes soluğunu tuttu. Babaları çok uzun biriydi ve hepsinin üstünde hâkimiyet kuruyor; normalde güneşli, parlak mutfağa karanlık bir gölge düşürüyordu.

“İşe geç kaldım,” diye geveledi.

Kate gerildi. Babası bu haliyle yataktan başka pek bir yere gidebilecekmiş gibi görünmüyordu.  Pantolonunun içine sokmadığı gömleği ve yüzündeki birkaç günlük sakalıyla berbat görünüyordu. Belki de babasının içli sorunu annesinin Kate’in dış görünüşünü bu kadar eleştirmesinin nedenlerinden biriydi; belki de babasının iyi görünmesini sağlayamıyordu ve bunun acısını ondan çıkartıyordu.

Herkesin nefesini tuttuğu oda hala sessizdi. Etrafta hantal hantal yürüyen babaları mutfak tezgâhındaki kavanozdan araba anahtarını ve yerdeki çantasını aldı. Hareketleri düzensizdi ve Kate bu durumda araba kullanamayacağını düşünerek kaygılanıyordu. Meslektaşlarının onun hakkında ne düşüneceğini merak ediyordu. Akşamları ne kadar içtiğini biliyorlar mıydı? Yoksa iş rol yapmaya gelince annesi kadar başarılı mıydı? İşe gittiğinde daha iyi bir adam, bir aile babası, saygıdeğer bir adam kılığına mı bürünüyordu? Bu harika mahallede bu güzel eve taşınmalarına yetecek kadar terfi etmişti, buna bakılırsa doğu bir şeyler yaptığı kesindi.

Ev kapısı çarparak kapandığında ve arabanın motoru çalıştığında herkes biraz rahatladı. Ama çok değil. Bazen annelerinin kontrolden çıkmamasını sağlayan tek şey babalarını tahmin edilmesi zor huyları olurdu. Onun olmadığı zamanlar her şeyin ve herkesin, özellikle de Kate’in, patronu o olurdu.

“Pekâlâ,” dedi soğuk gözlerini küçük kızına dikerek. “Yeni eve taşındığımızdan beri faturalarımızı inceliyorum ve üniversiteye gitme şansının pek söz konusu olmadığını söylemeliyim, Kate.”

Дальше