Zamanın Kalbi - Amy Blankenship 4 стр.


"Dikkatini vermiyorsun Suki." Siyah giyimli olanı diğerini bertaraf ederek gülüp poposuna vururken alay edermiş gibi bir sesle konuştu.

Koruyucu giysiler giydikleri için Kyoko ikisinin de yüzünü göremiyordu.

“Shinbe!” diye çok öfkeli, fakat bir kadına ait olan bir ses çıktı. Sonra uyarmadan ileriye atıldı ve daha ziyade tokat atarmış gibi, eskrim kılıcıyla adamın başına vurdu, ardından başındaki kalkanı çekip çıkardı.

Kız adama doğru yürüyüp tek kaşını kaldırarak adamın göğsünü parmağıyla sertçe ittiği sırada uzun kahverengi saçlarının açılıp sırtına dökülmesi Kyoko’yu şaşırtmıştı. “Böyle serserilik yaptığında ciddi dövüşmekte zorlanıyorum.”

Shinbe sırıtarak başındaki kalkanı çıkardı. Teslim oluyormuş gibi iki elini havaya kaldırıp geri çekildi. “Üzgünüm Suki, ama oradaydı… ve onu korumuyordun.” Teninde karıncalanma dalgalarının yayıldığını hissederek kaşlarını çattı ve yavaşça dönerek ametist bakışlarını kapının ağzında dikilen kıza çevirdi, “Hım, bir ziyaretçimiz var gibi görünüyor.”

Kyoko, Suki adındaki kızın rakibine hala ters ters bakarak gerçekten kızarmasını, sonra ondan uzaklaşıp geniş bir gülümsemeyle kendisine doğru yürümesini izledi.

Dostça bir hareketle elini uzatmadan önce “erkekler” deyip gözlerini devirdi, “merhaba ben Suki ve bu zavallı erkek müsvettesi de Shinbe” deyip hala sırıtarak arkasından gelen adama doğru başparmağını uzattı.

Shinbe adındaki genç adam “Suki,” diye bağırdı. Açıklamasının önemini göstermek için iki elini de kalbinin üzerine yerleştirerek “beni derinden yaraladın.”dedi.

Suki kaşlarını çattı “Shinbe… eğer seni yaralasaydım beni yapmaya zorladığın tüm vuruşlarla beraber şimdiye kadar beynin kulaklarından akardı.”

Shinbe kaşlarını oynatarak “biliyorsun bana lütfettiğin bu sert sevgiyi seviyorum” dedi.

Suki, “sana sert sevgiyi bir dakika içinde göstereceğim ama yeni kızı korkutup kaçırmak istemiyorum” dedi.

Kyoko onu şimdiden sevmişti ve elini sıkıca sıkarak gülümsedi. “Merhaba ben Kyoko Hogo ama lütfen sadece Kyoko deyin.”

Suki’nin arkasında duran çocuğa bir bakış attı. “İkinizle de tanıştığıma memnun oldum.”

Gözlerinde Kyoko’nun dikkatini çeken bir şey vardı. İnanılmaz bir ametist rengine sahip ve nefes kesiciydiler. Saçları omuzlarından biraz daha uzundu ve mavi gölgeleriyle çok koyu renkteydi. Ona, 80’lerin rock gruplarından bir şarkıcıyı hatırlatıyor gibiydi.

Suki kulağına fısıldadı. “Hey senden bahsedildiğini duymuştum. Evet bugün geleceğini biliyordum. Biraz sonra seni aramaya çıkıp sana etrafı gösterecektim.” Aniden yüzünde gergin bir bakış oluştu ve başını yana çevirip Shinbe’yi sert bir bakışla durdurarak “yerinde olsam bunu yapmazdım” dedi.

Kyoko bakmak için başını eğdi. Oldukça emindi… çocuğun eli havada durmuş, neredeyse Suki’nin poposuna değiyordu ve hayran bir bakışla sırıtıyordu.

Shinbe iç çekti ve elini indirdi, “bir gün bakmıyorken bile nasıl anladığını öğreneceğim.”

Suki, “sadece biliyorum, hepsi bu!” diye homurdandı, Kyoko’ya arkadaşça bir gülümseme sunarak “benimle gel, üstümü çok hızlı değiştireceğim” dedi ve Kyoko’nun elini yakalayarak kapıya çekti.

Kyoko, el salladığını görmek için arkasına dönüp Shinbe’ye bir bakış attı. Kadınların soyunma odasına doğru girerken, ‘bu ikisi çok eğlenceli olacak’ diye düşündü.

Suki, Kyoko’dan şimdiden hoşlandığını söyleyebilirdi ve nedense tanışmadan önce de onu tanıyormuş gibi hissediyordu. Duvarın arkasına geçerken “Kyoko, ben üstümü değiştirirken bana biraz kendinden bahsetsene” dedi.

Kyoko, Suki’nin yanında tamamen rahat hissederek bir banka oturdu. “Şey, şehrin diğer yakasındaki küçük bir kasabadan geliyorum. Ve nedense beklenmedik bir şekilde buradan burs aldım.” Kyoko, Suki’nin “evet” dediğini duyup devam etti. “Gerçekten de başvuru bile yapmadığım bir bursu nasıl aldığımı bilmiyorum.”

Suki bu açıklamadaki soru işaretini duyabiliyordu ve başını köşeden uzatarak gülümsedi. “Bu konuda endişelenme. Buraya benimle aynı şekilde gelmişsin” dedi ve tekrar duvarın arkasında kayboldu, “ben de buraya hiç başvurmadım.”

Kyoko kaşlarını çattı, “ama neden? Bir nedeni olmalı. Sen biliyor musun?”

Suki bu sefer üstünü tamamen değiştirmiş olarak döndü. Tenis ayakkabılarını giymek için oturdu. “Evet, bunu çözdüm. Şey, en azından bir kısmını. Bu okulun sahibi olan adam bazı insanlar arıyor…” Suki duraksadı, başını biraz eğerek, “sıradışı yetenekleri olan insanlar” dedi.

“Burada kalan diğerleriyle tanışmaya başladığında, alışman gerekecek çok fazla şey olabilir” diye ekleyerek omuz silkti. Haklı olduğunu bilerek sırıttı.

Suki aniden kalktı ve soyunma odasının kapısına bir ayakkabı fırlattı, karşı taraftan hafifçe küfredildiğini duyduğunda zaferle güldü. Ayakkabıyı geri alarak giymek için oturdu. “Evet şimdi, nasıl bir sıradışı yeteneğin var?”

Aklı çok hızlı çalışırken Kyoko’nun nefesi kesilmiş gibi duruyordu. Buradaki herhangi biri onun rahibe olduğunu bilebilirmiş gibi görünmüyordu. Suçlu bir ifadeyle Suki’ye kaş çatıp hızlıca bakışlarını uzaklaştırarak cevap verdi “bildiğim kadarıyla hiç yok.”

Suki bir kaşını kaldırdı, ama er ya da geç öğreneceğini bildiğinden omuz silkti. “Hadi gidelim. Zaten muhtemelen Shinbe bizi bekliyordur.” Kapıyı açtı ve tabii ki Shinbe orada, kapıya onları dinleyebilecek kadar yakın bir mesafede dikiliyordu. Geri geri giderek onlara gülümsedi.

Suki kapıyı arkalarından kapattı ve kapıdaki işareti göstererek “Shinbe, okuyamıyor musun? Kadınlar Soyunma Odası” dedi. Çocuğa anlamlı bir bakış attı.

Shinbe omuzlarını silkti “evet, bu yüzden yakınında dikiliyordum.” Kız elini ona doğru salladığında çabucak sıçrayarak çekildi. “Suki… ben bir erkeğim… Sevgiye ihtiyacım var. Bunu elde etmenin, kadın zihninin nasıl çalıştığını öğrenmekten daha iyi bir yolu var mı?”

Shinbe omuzlarını silkti “evet, bu yüzden yakınında dikiliyordum.” Kız elini ona doğru salladığında çabucak sıçrayarak çekildi. “Suki… ben bir erkeğim… Sevgiye ihtiyacım var. Bunu elde etmenin, kadın zihninin nasıl çalıştığını öğrenmekten daha iyi bir yolu var mı?”

Suki sıkarak gıcırdattığı dişlerinin arasından “araştırmanı kütüphanede yapabilirsin” dedi.

Shinbe sırıttı. “Sevgili Suki, kadınların zihniyle alakalı olan şu kütüphanedeki her kitap… boş”

Suki gülümseyerek karşılık verdi “çünkü bu kitapların hepsinin yazarı erkek.”

Shinbe öne eğilip bir kaşını kaldırarak, “aynen öyle. Biz testesteron sahiplerine mantıklı gelecek bir kitap yazacak ilk kişi ben olmayı planlıyorum” dedi.

Suki, Kyoko’ya mağlup olmuş şekilde bir bakış attı ve sonra saatine bakıp “hey, aç mısın? Hadi önce öğrenci yemekhanesine gidip yiyelim” dedi.

Kyoko başıyla onayladı. Bu sabah yemek yemek için fazla gergindi ama onların yanında evdeymiş gibi hissediyordu ve şu anda açlıktan ölüyordu.

Shinbe eliyle yolu göstererek “hanımlar önden” dedi. Suki başına başka bir darbe indirdiğindeyse ciyakladı.

Suki ona suçlayıcı bir bakış atarak " bu sefer çok yavaş değildim, değil mi… şimdi önden buyur” dedi. Shinbe güvenli bir şekilde önlerinde yürümeye başladığında bilmiş bir gülüşle Kyoko’ya doğru eğildi “dokunulmak istemediğin sürece her zaman onu önünde tutmayı unutma” dedi.

Kyoko buna engel olamıyordu. Gülmeye başladı ve kendisine, daha ziyade yemekli vagon gibi görünen gömme yemek odasına girene kadar gülmeye devam etti. Bir adım atarak Suki’ye yaklaştığında gözleri büyüdü “biliyorsun, bu yere her gelişimde yanlış yerdeymişim gibi hissediyorum.”

Shinbe onları odanın arka tarafına yakın bir masaya götürdü. Suki ve Kyoko bir banka kayarken, Shinbe dünyanın en masum erkeğiymiş gibi görünerek diğerine oturdu. “Biliyorsun bu yerde alışılması gereken çok fazla şey var.” Ametist gözlerini parlatarak Kyoko’ya gülümsedi. “Bir senedir buradayım ve hala öğrenemedim.”

Suki Kyoko’nun omzunu dürttü, “senin ve benim geldiğimiz gibi geldi. Açık bir davetle.” Kyoko’ya bunu kabul edip tadını çıkarmasını söylemek ister gibi omuz silkti.

Kyoko kafası karışık bir bakışla öne eğildi, “anlamıyorum. Neden birisi bunu yapsın ki?”

Shinbe birisinin ona gerçeği söylemesi gerektiğini bilerek başıyla onayladı. “Benim bazı yeteneklerim var, Suki’nin de öyle.” Göz kırparak omuz silkti. “Burada bursu olan herkesin var.” Doğru kelimeyi aramak için bir an durdu, “biz o veya bu şekilde yetenekliyiz.” Suki’ye kaşını kaldırdı, “henüz ona söyledin mi?”

Suki hızlıca olumsuz bir baş hareketi yaptı, ardından aniden konuyu değiştirmek isteyerek Kyoko’ya döndü, “hey, hamburger ve patates kızartması ister misin?”

Kyoko başıyla onayladı ve Suki ücretsiz burslarla ilgili sorudan kaçıyormuş gibi ayağa kalktı, “burada kal, hemen döneceğim ve endişelenme. Bursu olanlara yemekler ücretsiz ve hatta yemeği bize onlar getiriyor.” Suki onu Shinbe ile yalnız bırakarak sipariş vermek için gitti.

Bölüm 3 "Toya ile Tanışma"

Shinbe, ametist gözleri parlayarak yüzünde ciddi bir bakışla öne eğildi, “burada normal insanlar var ve bir de ben ve Suki gibi bursu olanlar. Bursu olan başkaları da var, ama hepimizin bir tür özel yeteneği var… normal insanların sahip olmadığı bir güç gibi.”

“Benimkisi telekinezi. Zihnimle nesneleri hareket ettirebiliyorum.” “Ve telepati, yani aklımı kullanarak diğer insanlarla konuşabiliyorum.” Bu kelimeleri ses çıkarmadan, kızın onu kendi zihninde duyabildiğini bilerek söyledi.

Dudaklarının oynamadığını ve sesinin zihninde yankılandığını gördüğünde Kyoko’nun dudakları aralandı. Sesinin tüm sıcaklığının… veya bir şeyin orada olması gerektiğini hissetti. Çocuğa baktıkça ifadesi rahatladı ve gözleri yumuşadı.

Shinbe, meraklı kaş çatışını saklamaya çalıştı… zihnini onunkisine bağladığında… bağlantıyı durdurmak için bütün konsantrasyonunu vermişti. Gücü kızla kalmak istiyor gibiydi. Bu duyguyu atmaya çalışarak devam etti. “Aynı zamanda büyü yapabiliyorum ve uzun bir keşişlik hayatından geliyorum.” Kyoko’nun gülmekten gözleri yaşarınca durdu.

Suki, Kyoko’nun yanına geri geldi ve hiçbir şüphe göstermeden “biliyorum inanması zor ama keşişlikten geliyor” dedi. Sırıttı, ama sonra bakışı tekrar ciddileşti, “ve eşyalara dokunmadan onları fırlattığını gördüm, ayrıca her türlü dövüş sanatında da harika.”

Shinbe “belki de sevgili Kyoko’yu tüm yeteneklerim hakkında bilgilendirmeliyiz” diye önerdi.

Suki döndü ve Shinbe’ye ters ters baktı, “hayır, ona BU konuda iyi olduğunu söylemeyeceğim!” sonra da başının tepesine vurdu.

"Ama hala yalnızca bir insanmış gibi davranıyor” nereden geldiği belli olmayan alaylı bir ses duyuldu ve Shinbe fırlayıp sesin nereden geldiğini anlamak için doğruldu.

Kyoko etrafa göz gezdirdi ve bakışları derin altın sarısı gözlere kilitlendi. Sesin sahibi gördüğü her şeyden daha güzel görünüyordu. Gümüş gölgeleri olan siyah saçları uzun katmanlar halinde başından aşağı dökülüyordu. Güneşin kararttığı teni sağlıklı bir şekilde parlıyordu ve uğrunda ölünebilecek bir vücudu vardı. Her nasılsa, gözleri doğrudan ona bakmasa bile onu esir almış gibi görünüyordu.

Suki huysuzlandı ve yeni gelene kızgın bir bakış atarak kollarını göğsünde kavuşturdu. “Harika, onu korkutup kaçıracak herkes burada.”

Shinbe Suki’ye doğru sırıttı ve ardından Kyoko’ya bakıp “bu Toya. Toya, Kyoko ile tanış. Bugün burada ilk günü” diye tanıttı.

Toya, Kyoko’yu görmek için ve her nedense onu ölçüyormuş gibi döndü, bu kızı rahatsız etti. Kyoko gözlerini kısarak adama baktı, onunla ilgili ilk izlenimi ayaklarının yere inmesini sağladı.

Toya huysuzca “ee, yani rahibe sen misin?” dedi, otururken de onu başından savıyormuş gibi kafasını çevirdi.

Kyoko’nun gözleri ona döndü ve şaşkınlıktan güçlükle soludu. Oradaki hiç kimse onun rahibe olduğunu bilmiyordu. Aslında yalnızca, en yakın aile üyeleri biliyordu.

Назад Дальше