1.ci Dünya Savaşı - History Nerds 2 стр.


Rusya-Osmanlı ihtilafının ardından Balkanlarda yönetimlere karşı isyanların patlak vermesi sonrası Bölge, 1878 de güçlü Avustro-Macar hakimiyetine girdi. Avusturya-Macaristan, Bosna üzerindeki iddialarına, Doğu Avrupa ve Balkanlardaki toprak ve hükümranlık bölüşümünü amaçlayan ve Rusya ile aralarında gizli bir şekilde imzalanan 1877 Budapeşte Konvansiyonlarını dayanak yaptı.

1908 de gerçekleşen ilhak mükemmel zamanlanmıştı ve 1908 de Bulgaristanın Osmanlı İmparatorluğundan ayrılma deklarasyonuyla aynı zamana denk gelmişti. Bu durum Büyük Güçler arasında çok büyük protestolara sebep oldu, özellikle de Avusturya-Macaristanın yakın komşuları Sırbistan ve Karadağ tarafından. İlhak çok geçmeden Avusturyanın müttefikleriyle ilişkilerinin bozulmasına sebep oldu ve Sırbistan ve öteki Slav etnisitelerle soğukluğa sebep oldu, özellikle de İlhak altındaki Bosnada. Ortodoks ve slav Sırbistanın kardeşi Rusya da öfke duymaktaydı. Balkanlar kısa bir süre sonra Avrupanın barut fıçısı olma sıfatını kazanacaktı.

Bundan önce, Osmanlı hükümranlığı altında yaklaşık beş yüz sene akıllı uslu yaşamış Balkanlar, yükselen milliyetçilik dalgası ile ardı arkasına isyanlara sahne olmaya başladı. Bunların en önemlisi, Sırp Bağımsızlık Savaşı olarak da bilinen, 1876-1878 Sırp-Osmanlı savaşlarıdır. Savaşlar 1875 de Hersekteki Sırp ayaklanmasının ardından, Balkanlardaki Hıristiyan ayaklanmalarının alevlenmesinin ardından gerçekleşti. Bunu, 28 Temmuz 1876 da Sırbistanın Osmanlı İmparatorluğuna savaş açması takip etti. Esas çatışmalar şimdiki Güneydoğu Sırbistan çevresinde yoğunlaştı ve sonunda Sırp tarafının art arda mağlubiyetleri ve geri çekilmesiyle sonuçlandı. Bu mağlubiyetlerin ardından, Sırp Hükümeti büyük Avrupa güçlerine bir mektupla başvurarak aracı olmalarını ve anlaşmazlıkta diplomatik çözüme yardımcı olmalarını talep etti. Bu durum sadece bir aylık bir ateşkes sağladı ve savaş bunun ardından kaldığı yerden devam etti. Ne var ki, Sırplar bir kez daha Osmanlılara karşı hiç bir ilerleme sağlayamadı. O sırada Rusya müdahil oldu ve Osmanlıları ateşkese zorlamak için savaş açmakla tehdit etti. Bu durum, Sırp-Osmanlı savaşının bitmesini sağladı.

Çok geçmeden, Rusya Sırbistana ilk askeri yardımı yaptı ve daha sonra da anlaşmazlığı 1877 de yenileyerek ikinci savaş olarak bilinen safhaya taşıdı. İki ay kadar süren ikinci safha Sırbistanın kesin zaferiyle sonuçlandı ve bu bölgenin büyük bir bölümünden Osmanlıları ve diğer Müslüman ahaliyi kırıma uğratarak güneydoğu topraklarının büyük kısmını tekrar kazandı. Savaşın ardından kazanımlarını 1878 de Alman Şansölyesi Otto Con Bismarck liderliğinde Berlin Kongresi ile dikte ettiler. Buna göre, Sırbistan kazandığı toprakları genişletti ve bağımsız bir ülke olarak resmen uluslararası arenada tanınmış oldu. Ancak, Kongre hiç bir çözüm getirmedi. Rusya ile Avusturya-Macaristan arasındaki tansiyon gittikçe yükseliyordu ve Balkanlar rahat değildi. Birinci ve İkinci Balkan harpleri bunun hemen bir kaç yıl ardından başladı ve Büyük Savaşa giden yolda bütün Avrupada huzursuzlukları iyice körükledi.

Bölüm II

Sarayevo Suikastı: Ateşi yakan kıvılcım

2.1 Balkan Savaşları

Balkanlarda Slav milliyetçiliğinin yükselişi, Avusturya-Macaristanın baş ağrılarından biri haline gelmişti. Özellikle de Sırbistan topraklarının dışındaki Sırp azınlıklar arasında huzursuzluk had safhadaydı. Sırplar, yüzyıllardır bu bölgelerde yani Karadağ, Dalmaçya, Hırvatistan askeri sınırları, Zumberak dağları ve Bosnada yerleşmişlerdi. Onlarınki, Güney Slav etnisitesinin de zamanla eşlik ettiği, memnuniyetsizliğin en yüksek sesle dillendirilmesi idi. Balkan bölgesi 1908 den sonra da, zayıflamış ve parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu ile Balkan birliği adı altında birleşen Balkan halkları arasında yapılan 1912-1913 Balkan savaşlarından sonra da istikrarsızlık yaşamaya devam etti. Balkan savaşları, zayıflamış ve Avrupanın hasta adamı ismiyle anılmaya başlamış Osmanlılar için devasa bir felaketti ve bölgede istikrar ve gücü yeniden ele geçirmeyi hayal bile edemeyecek durumdaydılar. Balkan Birliğinde Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ vardı ve Rusya ile İtalyan gönüllüler tarafından destekleniyordu. Diğer yandan Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan tarafından destekleniyordu.

Kırılgan Balkan Birliği, tüm katılımcı ülkelere toprak genişlemesi ve benzeri vaatlerde bulunan sözleşmeyle bir araya gelmişlerdi. Avrupanın ana güçleri bu çatışmayı önlemek için nafile bir gayret içindeydiler ve Eylül ayında, her iki taraf da harekete geçti. Ekim 1912-1913 arasında devam eden Birinci savaş son derece hızlıydı ve Balkan Birliğine çok büyük bir başarı getirdi. Her ne kadar Birlik ilk başlarda kalitesiz gibi görünse de Osmanlılara karşı inanılmaz stratejik avantajlar kazandılar. Her parti için çok büyük kayıplar söz konusu olmuş olmasına ragmen, savaş Balkan Birliğinin kesin zaferiyle ve Osmanlıların tamamen kaybetmesi ile sonuçlanmıştı. Osmanlılar, Avrupadaki topraklarının %83 ünü ve Avrupa popülasyonunun yarısından fazlasını kaybetti.

Hemen ardından 1913 de İkinci Balkan Savaşı başladı ve sadece 33 gün sürdü. Bulgaristan kazandığı topraklardan memnun kalmadığından, önceki müttefikleri Sırbistan ve Yunanistana karşı cephe aldı ve savaş ilan etti. Memnuniyetsizliğin ana kaynağı, yarısı Bulgaristan topraklarında, diğer yarısı da Eski Sırbistan topraklarında olan Makedonya idi. Daha da ötesi, birinci savaşın ardından Arnavutlukun bağımsızlık ilanı Sırbistan için ciddi bir tehdit idi. Bulgarlar 29 Haziran 1913 de Yunanistan ve Sırbistan üzerine büyük bir hücumla savaşı başlattılar. Daha sonra, çok toprak kaybeden Romanya da , Bulgaristanla sayısız toprak kavgasının ardından Bulgaristana karşı savaşa katıldı. Kısa çatışmalar ve bir dizi yenilgiden sonra, Bulgaristan savaşı ve daha önce kazandığı toprakları da kaybetti. İkinci savaş, bölgeyi iyiden iyiye istikrarsızlaştırdı ve bu durum ilerleyen zamanlarda tüm Avrupayı kapsayan daha büyük bir savaşa dönecekti.

2.2 Özgürlük Çığlığı

Takip eden yıllarda, bardağı taşıran daha da korkunç bir durum gerçekleşti: Arşidük Franz Ferdinandın suikastı. Avusturya-Macar imparatorluğu tahtının varisi Franz Ferdinand, karısı, Hohenberg Düşesi Sophie ile birlikte Bosnanın başkenti Sarayevo ziyaretinde idi. Bu ziyaret 28 Haziran, 1914 de gerçekleşti. Bu ziyaret, Sırp halkı için ciddi bir ulusal ve dini öneme sahipti.

Altı kişilik bir devrimci grubu, Arşidüke belli bir tarihte suikast komplosu kurdular. Gavrilo Princip Princip (Гаврило Принцип), Cvjetko Popović (Цветко Поповић), Trifko Grabež (Трифко Грабеж ), Muhamed Mehmedbašić (Мухамед Мехмедбашић), Nedeljko Čabrinović (Недељко Чабриновић), ve Vaso Čubrilović (Васо Чубриловић). Bunların hepsi Mlada Bosna (Genç Bosnalılar) adındaki Yugoslavist grubun üyeleri idiler. Bu devrimci hareketin ilham veren ideolojisi, tüm Güney Slav halklarını (Yugo Slavlar) birleştirmek, ve onların yüzyıllarca süren yabancı baskısından kurtulmaları idi. Bir kaç sene önce gerçekleşen Bosnanın ilhakı aktivistler arasında huzursuzluklara sebep oluyordu. Onlar bu suikast sayesinde, ilhak edilmiş Güney Slav topraklarının işgalden kurtulacağına ve Yugoslavyanın pan-Güney Slavik halkının birliğini sağlayacağına inanıyorlardı. Altı devrimci gizlice eğitilmişler ve amaçları Güney Slav halklarının bir sancak altında birleşmesini amaçlayan Kara El adlı Sırp gizli askeri örgütü tarafından grenadalar ve tüfeklerle donanmışlardı.

Arşidük ve eşi, eşlik eden kişilerle birlikte , serisinin üçüncü arabsı olan Gräf & Stift 28/32 PS duble, üstü açık bir Fayton Otomobilde Sarayevoda dolaşıyorlardı. Olayın gerçekleştiği gün taraflar, yoğun korumanın halkı rahatsız edeceği düşüncesiyle askeri korumanın azaltılması konusunda hem fikir idiler. Bu nedenle, korumayı normal şehir polisi sağlayacaktı, asker değil. Bu husus, genç suikastçıların işine yarayacak bir Zemin hazırlamıştı. Arşidükün hayatına ilk tehdit saat 10:10 da : araba konvoyu Čubrilović ve Mehmedbašićin yanından geçerken gerçekleşecekti ancak ikisi de harekete geçmekte geç kaldılar ve başaramadılar. Konvoy daha sonra girişimde bulunmaya karar veren Čabrinovićin yakınına geldi ve el bombasını Arşidükün arabasına fırlattı. Bomba sekti ve arkadaki arabanın altında patladı. Pek çok seyirci yaralandı ancak hedefe hiç bir şey olmadı. Čabrinović, bunun ardından siyanür içerek ve nehre atlayarak intihar etmek istedi. Her ikisinde de başarısız oldu: zehrin nasıl olduysa zamanı geçmişti ve sadece kusmaya sebep olmuştu. Ayrıca, nehir de tarihinin en sığ noktasındaydı. Kusma eşliğinde ıslak bir şekilde polis tarafından yakalandı ve çok kötü Dayak yedi.

Arşidükün arabası daha sonrasında, konuşma yapması planlanan Belediye Binasına yöneldi. Her ne kadar olayın etkisiyle stresli ve sarsılmış olsa da orada toplanmış kalabalığa konuşmasını yaparken halka, gözlerinizde suikastın başarısızlığından dolayı hissettiğiniz sevinci görüyorum, deme şansını yakaladı. Bunun arkasından, korumalar arasında bir tartışma başladı. Arşidükün korumaları, ziyaretin kısa kesilmesini ve suikast tehdidine karşı endişelerini dile getirirken, hükümet görevlileri bunun tersini iddia ettiler ve Bosna Valisi Oskar Potiorek de bir daha suikast gibi bir olayın gerçekleşme ihtimali olmadığı konusunda ısrar etti ve suikast işinin artık bittiğini söyledi. Konvoy, bir saatten az bir süre önce yaralananları ziyaret etmek üzere şehir hastanesine yöneldi.

Asıl niyet şehir merkezinden ve şehrin kalabalığından kaçınmak olduğu halde, sürücüler arasındaki iletişim bozukluğu nedeniyle yanlış yöne yani doğruca şehir merkezine yöneldiler. Bu korkutucu dönüşten sonra, konvoy kendini, ilk girişimi başarısız olduktan sonra pozisyonunu değiştirmeyi başarmış Gavrilo Principin pozisyonunun tam da karşısında buldu. Tesadüfi olarak mükemmel bir bekleme pozisyonu almış olarak, içinde Arşidük ve eşinin olduğu üçüncü arabayı gördü, direkt olarak onlara yaklaştı ve boşluk menzilinden iki el ateş etti. İlk kurşun Arşidükün şahdamarına, diğer kurşun da eşinin karnına saplanmıştı. Her ikisi de 11:30 da hayatını kaybetmişti.

Suikastın gerçekleşmesinde, politik gerekçeler ve neticedeki kargaşaların önemi büyüktü. Avusturya-Macaristan mahvolmuştu ve bir sonraki ayda Temmuz Krizi patlak Verdi. Avrupanın tüm ana güçleri arasındaki yoğun diplomatik kavgalar neticesinde taraflar savaşa sürüklendiler. Avusturyanın, Sırbistana yayınladığı Temmuz Ultimatomunda talep ettiği hususlar krizin boyutlarını daha da derinleştirdi. Ultimatomun esas sebebi Sırbistanı savaşa kışkırtmaktı çünkü Avusturya onların suikasta karıştığını ve Bosna olayına karışma amacında olduklarını düşünüyorlardı. Sırbistan ultimatomu aldıktan ve listedeki tek bir talebi reddettikten sonra, orduya tam teyakkuz emrini Verdi. Ultimatom tam olarak Kabul edilince, Avusturya kısmi teyakkuz emri Verdi ve tüm diplomatic ilişkileri bertaraf ederek neticede 28 Temmuz 1918 de dünya savaşını başlatacak ilk adımı attı ve Sırbistana savaş açtı.

Bölüm IIIBüyük Savaş Başlıyor3.1 Ultimatom

Suikastın ardından Avusturya-Macaristanda duygular karışıktı. Franz Ferdinand cinayeti çoğunluk tarafından mateme sebep olmamış ve Viyana halkı gündelik hayatlarına devam etmişti. Hatta, İmparator Franz Joseph bile her ne kadar varisinin ölümünden biraz rahatsızlık duymuş olsa da, herkesçe bilinen pek de yakın olmadıkları gerçeğiyle pek fazla etkilenmemişti. Alınacak kararlara mesafeli kalmayı yeğledi ve karar yetkisini dış işleri bakanı, Leopold Berchtold ile Genel Kurmay Başkanı Franz Conrad von Hötzendorfa bıraktı. Onlar ve diğer bakanlar bu suikast olayını kullanarak, Sırbistanın Bosnanın iç işlerine karışmasını engellemek için olayı fırsata çevirme ve bölgeyi güvenli hale getirme niyetindeydiler. Tüm Avusturyalı elitler ve subaylar için savaş gerçek bir fırsattı ve kimse de bunun aksini düşünmüyordu. Bu nedenle Avusturya hükümetinin baş önceliği acilen Sırbistana karşı savaş açmaktı. Mareşal Conrad von Hötzendorf , Sırbistanı düşman olarak bir an önce etkisiz hale getirmek isteyen savaş çığırtkanlarının başını çekiyordu. Sırbistanı kastederek, ayağının dibinde bir engerek varsa, o seni sokmadan kafasını ezeceksin, meşhur lafını etmişti. Ve bu sözlerinin hemen arkasından da savaş kararı geldi ve ultimatom duyuruldu. Ultimatomdaki talepler son derece saçmaydı. Sırp hükümetine 23 Temmuzda, Belgradda Avusturyalı bakan Baron Giesl Von Gieslingen tarafından teslim edildi.

Sırp hükümeti, ultimatomun kendilerini zorda bırakmak için kasıtlı bir şekilde yapılması imkansız talepler içermesi nedeniyle iyice çıkmaza girmişlerdi. Diğer ana müttefik güçlerden de yeterli desteği alamayan Sırp bürokratlar, Kralın yanında Avusturya-Macaristanı daha fazla öfkelendirmemek için bir an önce bir anlaşma hazırlama gayretine girdiler. Hükümet yetkilileri ertesi gün toplandılar, uzun bir toplantının ardından cevabın taslağı hazırlandı. Çoğunluk, Avusturya polisinin Sırbistanda serbestçe operasyon yapabilmesini içeren 6 cı madde hariç diğer tüm maddeleri onaylama konusunda mutabık kaldılar. Bazı akademisyenler ise Sırpların bazı maddeleri kibar bir dille reddetmekten yanaydı. Her iki halde de, ultimatomun doğası daha başlangıçtan beri çok sarihti. Ultimatomun, Sırplar için ne denli küçük düşürücü ve hakaretvari olduğu, 24 Temmuz da, Sırp Kral vekili Alexanderın Rus Çarı 2 ci Nicholasa yazdığı mektupta açık şekilde görünüyordu:

Avusturya-Macar ultimatomundaki talepler Sırbistan gibi bağımsız ve şerefli bir ülke için son derece küçük düşürücüdürAvusturya-Macar taleplerini bağımsız bir ülkenin şerefine yakışır bir şekilde ve Majestelerinizin tavsiyeleri doğrultusunda Kabul etmeye hazırız. Bu suikastte dahli olduğu ispatlanmış olan herkes, tarafımızca çok ağır bir şekilde cezalandırılacaktır. Bazı taleplerin karşılanabilmesi için, anayasamızı değiştirmek gerekmektedir ve bu da zaman alacaktır. Bize verilen süre çok kısaHaşmetmeaplarınızın, bize ihtiyacımız olduğunda yaptığı değerli rehberlikten güç alarak, sizin cömert Slavik yüreğinizin dualarımızı yine duyacağınıza dair umutlarımızı canlı tutmaktadır.

Sırbistanın cevabını alan ve bu cevaptan tatmin olmayan Avusturya-Macaristan hükümeti, hızlı bir şekilde Sırbistan ile tüm diplomatik bağlantılarını kesti. Bunun hemen ardından da- gerçi biraz garip şekilde , savaş deklarasyonu geldi: Avusturya-Macaristan Hükümeti, Sırp Hükümetine, Dış İşleri Bakanı Berchtold imzalı basit bir telgraf gönderdi. 28 Temmuz, 1914 de gönderilen telgraf, çok kısaydı ve aşağıdaki hususlara dikkat çekiyordu:

Sırbistanın Kraliyet Hükümeti, 23 Temmuz 1914 de Avusturya-Macaristan bakanı tarafından Belgradda teslim edilen notaya tatmin edici bir cevap vermemiştir ve bundan dolayı Kraliyet hükümeti de haklarının ve çıkarlarının korunması için silahlı kuvvetlere başvurma hususunda kendisini sorumlu hissetmektedir. Bu nedenle, Avusturya-Macaristan, Sırbistana karşı savaş durumuna geçme konusunu gözden geçirmektedir.

Назад Дальше