Yeminli - Морган Райс 4 стр.


Taylor ve Tyler onları adada hızlı bir yürüyüş turuna çıkardı ve şimdi saatlerdir yürüyorlardı. Caitlin hemen Sam ya da Polly’den herhangi bir haber alıp almadıklarını sormuştu; hayır cevabını aldığında ise düş kırıklığına uğramıştı. Umutsuz bir şekilde onların da zamanda geri gitmiş olduklarını umdu.

Yürümeye devam ederlerken, Taylor onları kendi cadılar meclisi ritüelleri, alışkanlıkları, yeni eğitim yöntemleri ve Caitlin’in muhtemelen bilmek isteyebileceği her şey hakkında bilgilendirdi. Caitlin, Skye’ın nefes kesici olduğunun farkına vardı, hayatında gördüğü en güzel yerlerden biriydi. Manzaradan yükselen aşınmış büyük kayalar, yosun kaplı tepeler, sabah güneşini yansıtan dağ gölleri ve her şeyin üzerini kaplamış görünen o güzel sisiyle oldukça eski ve zamanın başında var olan bir yer hissini veriyordu.

Tyler, Caitlin’in zihnini okuyup gülümseyerek “Sis bizi asla terk etmiyor,” dedi.

Caitlin her zamanki gibi herkesin bu kadar kolay bir şekilde düşüncelerini okuması karşısında kızardı ve utandı.

Taylor “Aslında, ada adını buradan alıyor: Skye ‘puslu ada’ anlamına geliyor,” dedi. “Sis buradaki her şeye oldukça dramatik bir anlam katıyor, sence de öyle değil mi?”

Caitlin başıyla onaylayarak manzarayı inceledi.

Tyler araya girerek “Ve düşmanlarımızla savaştığımızda yararlı oluyor,” dedi. “Ama zaten kimse kıyılarımıza yanaşmaya cesaret edemiyor.”

Caleb “Ben onları suçlamazdım,” dedi. “Ziyaretçileri pek hoş karşılayan bir girişi yok.”

Taylor ve Tyler gülümsedi.

“Yalnızca buraya gelmeyi hak edenler yaklaşabilir. Bizim sınavımız bu. Biri burayı ziyaret etmeye çalışalı yıllar oldu ve bahsettiğim sınavı geçip canlı bir şekilde kıyılarımıza yaklaşalı ise daha da çok yıl geçti.”

Taylor “Yalnızca hak edenler hayatta kalabilir ve burada eğitilir,” dedi. “Ama buradaki eğitim dünyanın en iyi eğitimidir.”

Tyler “Skye affetmeyen bir yerdir,” dedi, “aşırılıkları sevenlerin yeridir. Aiden’ın üyeleri burada hiç olmadıkları kadar yakınlar. Hiçbir yere gitmiyoruz. Neredeyse bütün gün beraber eğitim yapıyoruz ve bu eğitimlerimiz soğuk, sis, yağmur, uçurumlar, dağlar, buz gibi göller, kayalık kıyılar ve bazen hatta okyanusun içi gibi en uç doğa koşullarında gerçekleşiyor. Aiden’ın bize yaptırmadığı çok az eğitim şekli kaldı. Ve bizler hiç olmadığımız kadar savaşa hazırız.”

Tyler “Ve yalnız başımıza eğitim yapmıyoruz,” diye ekledi. “Burada insan savaşçılar da yaşıyor, onlara Kralları McCleod liderlik ediyor. Bir kaleleri, kendi savaşçı lejyonları var ve beraber yaşayıp, beraber eğitim yapıyoruz. Vampirlerin ve insanların beraber eğitim yapması pek olağan bir şey değil. Ama biz burada oldukça yakınız. Hepimiz savaşçıyız ve hepimiz savaşçı sözüne saygı gösteriyoruz.”

Tyler “Ama tabii,” diye ekledi, “onlarla birlikte olma çizgisini aşmıyoruz. Pek çoğu bizim vampir yeteneklerimize sahip olmak istiyor, ama Aiden’ın bizim insanları dönüştürmemiz konusunda katı kuralları var. Bu yüzden asla bizlerden biri olamayacakları gerçeğini kabullenmiş durumdalar. Birlikte uyum içinde yaşayıp eğitim yapıyoruz. Bizler, onların yeteneklerini bir insanın hayal edemeyeceği şekilde keskinleştiriyoruz ve onlar da bize barınacak yer ve koruma sunuyorlar. Gümüş uçlu silahlardan oluşan bir cephanelikleri var ve olurda rakip bir vampir meclisi saldıracak olsa, bizi savunmak için hazır bekliyorlar.”

Scarlet birden “Bir kale mi?” diye sordu. “Gerçek bir kalemi?”

Taylor aşağı ona baktı ve kocaman gülümsedi. Uzandı ve yürürlerken Scarlet’in boşta kalan elini tuttu.

“Evet, tatlım. Şimdi seni oraya götürüyoruz.” Taylor bir tepeyi döndüklerinde “Aslında, işte tam da orada,” diyerek işaret etti.

Hepsi birlikte durup gözlerini oraya diktiler. Caitlin gördüğü karşısında büyülenmişti. Önlerinde birbiri ardına tepeler, dağlar ve göllerden oluşan devasa bir manzara vardı ve uzakta, küçük bir uçurumun üzerine yapılmış eski bir kale duruyordu, devasa bir gölün kenarında bulunuyordu.

Taylor “Yüzyıllardır İskoç krallarının yuvası olan Dunvegan Kalesi,” diye bildirdi.

Scarlet “VAY CANINA!” diye haykırdı. “Anneciğim, kesin bir kalede yaşamalıyız!”

Scarlet’in coşkusu bulaşıcı olduğu için Caitlin de diğerleri gibi gülümsemeden edemedi.

Scarlet “Ruth da gelebilir mi?” diye sordu. Caitlin, Taylor’a bir bakış attı ve o da başıyla onayladı. “Tabii ki gelebilir hayatım.”

Scarlet zevkten dört köşe olarak Ruth’a sarıldı ve hepsi birlikte hızla uzaktaki kaleye doğru yokuştan aşağıya inmeye başladılar.

Caitlin kaleyi incelerken, bu duvarların içinde bazı derin sırların barındığını sezdi, bu sırlar ona babasını araştırmasında yardım edebilirdi. Bir kez daha kesinlikle doğru yerde olduğunu hissetti.

Caitlin, Tyler’a “Aiden burada mı?” diye sordu.

“Biz de bir süredir bunu merak ediyoruz. Ben onu haftalardır görmedim. Bazen bir süreliğine ortadan kayboluyor. Sen onun nasıl biri olduğunu bilirsin.”

Caitlin gerçekten de biliyordu. Onlarla birlikte olduğu bütün zamanları, bütün yerleri aklına getirdi. Şimdi Aiden ile konuşmaya çok ihtiyacı vardı. Bir an önce neden bu zamana ve yere indikleri hakkında daha fazla şey öğrenmek, Sam ve Polly iyi mi bilmek ve son anahtar hakkında bilgi edinmek istiyordu. Ve hepsinden öte, babasının şimdi burada olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Aiden’a sormak için sabırsızlandığı ve cevaplarını inanılmaz merak ettiği bir yığın sorusu vardı. Örneğin, hepsi zamanda geri gönderilmeden önce Londra’da ne olmuştu? Kyle hayatta kalmayı başarmış mıydı?

Caitlin kaleye yaklaşırlarken yukarı baktı ve kalenin mimarisini hayranlıkla seyretti. Yerden neredeyse elli metre yüksekliğinde, dikdörtgen bir şekle sahipti ve çok sayıda katıyla beraber genişçe bir alana yayılıyordu. Kare şeklinde birçok kulesi ve siperleri vardı. Altındaki uçurumun üzerinde cesurca ve gururla duruyor, önündeki engin göle ve açık gökyüzüne hükmediyordu. Diğer kalelerin aksine bu kale düzinelerce penceresiyle ferah ve havadardı. Onu giden yol da oldukça etkileyiciydi. Beyaz taşlarla örülü bir yol doğruca ön kapıya ve muhteşem kemerli bir girişe ulaşıyordu. Açıkçası, burası birinin kolayca yaklaşabileceği bir yer değildi. Caitlin başını tekrar kaldırıp baktığında, bütün kulelerde bir şahin gibi kendilerini izleyen insan nöbetçiler fark etti.

Girişe yaklaştıklarında, ansızın trampet sesleri ve bunu izleyen at toynaklarının gürültüsü duyuldu.

Caitlin dönüp baktı. Ufukta zırh kuşanmış düzinelerce insan savaşçı doğruca onlara doğru dörtnala geliyordu. Onlara liderlik eden kürkler içindeki etkileyici bir adamdı; uzun turuncu bir sakalı vardı, yanındakiler tarafından korunuyor ve bir kral havası taşıyordu. Yüz hatları yumuşaktı ve daima gülümseyen birine benziyordu. Büyük bir savaşçı kitlesine sahipti. Taylor ve Tyler o kadar rahat olmasalardı, Caitlin çoktan gergin bir hal almış olurdu. Gelenlerin dost oldukları açıktı.

Gelen askerler onların önünde durup ikiye ayrıldıklarında Caitlin olduğu yerde durup şok içinde kaldı.

Orada, grubun tam ortasında, dünyada en çok sevdiği iki insan atlarından inmiş duruyordu. Buna inanamadı. Birkaç kez gözlerini kırptı. Gerçekten onlardı.

Önünde duran, kendisine sırıtan Sam ve Polly’di.

*

Caitlin ve Sam iki büyük savaşçı grubunun önüne çıktılar ve sıkıca sarıldılar. Caitlin kardeşine dokunduğu için, ona sarıldığı, gerçekten hayatta olduğunu görüp hissettiği ve şimdi gerçekten burada olduğu için çok rahatlamıştı. Ardından diğer tarafa uzanıp Polly’e sarıldı ve Caleb de ileri çıkıp hem Sam’i hem de Polly’i kucakladı.

Scarlet koşarak gelirken “Polly!” diye bağırdı, Ruth da yanında havlıyordu. Polly dizlerinin üzerine çöktü ve ona sıkıca sarılıp onu havaya kaldırdı.

Scarlet “Seni tekrar görebileceğimi düşünmemiştim!” dedi.

Polly’nin yüzü sevinçle parlıyordu. “Benden o kadar çabuk kurtulamazsın!”

Ruth havladı ve Polly tekrar dizlerinin üzerine çökerek ona sarıldı, bu arada Sam de Scarlet’e sarılmıştı.

Caitlin ailesinin ve sevdiklerinin yeniden bir araya gelmesinin verdiği sıcaklıktan çok mutluydu. Aklına Londra geldi, herkes hasta ve ölüyordu; o zaman böyle mutlu bir anın tekrar mümkün olabileceğini asla düşünemezdi. Her şeyin normale dönmesine minnettardı ve daha şimdiden ne kadar çok sayıda hayat sürdüğüne hayret etmişti. Ölümsüzlük için de minnettardı. Sadece bir hayatı olsaydı ne yapardı hayal bile edemiyordu.

Caitlin Sam’e “Size neler oldu?” diye sordu. “Sizi en son gördüğümde, bana Caleb ve Scarlet’in yanından ayrılmayacağınıza dair söz vermiştiniz. Ama geri döndüğümde gitmiştiniz.”

Caitlin, ihanetleri karşısında hala kızgındı.

Sam ve Polly utanç içinde aşağıya baktı.

Sam “Çok üzgünüm,” dedi. “Benim hatamdı. Polly kaçırılmıştı ve ben de onu kurtarmak için orayı terk ettim.”

Polly “Hayır, benim hatamdı,” dedi. “Sergei bir çare olduğunu söyledi ve ben de onu almak için onunla gitmek zorunda kaldım. Çok aptaldım, ona inandım. Onları kurtarabileceğimi zannettim. Ama sana verdiğim sözü tutamadım. Beni affedebilecek misin?”

Sam “Ya beni?” diye sordu.

Caitlin ikisinin de yüzüne baktı. İkisinin de hiçbir şüpheye yer bırakmayan içtenliğini görebiliyordu. Sözlerini tutmadıkları ve Scarlet ve Caleb’i bir saldırıya karşı savunmasız bırakıp gittikleri için bir yanı onlara hala kırgındı. Fakat gitgide evrimleşmekte olan diğer yanı onları tamamen affetmesini ve her şeyi unutmasını söylüyordu.

Derin bir nefes aldı ve her şeyi unutmaya odaklandı. Nefesini bıraktı ve başını salladı.

“Tamam, ikinizi de affediyorum.”

Karşılık olarak Sam de Polly de gülümsedi.

Birden atından inmiş ve onlara doğru gelen Kral McCleod “Sen onları affedebilirsin, ama adamlarımı öyle utandırdıkları için ben onları affetmem!” diyerek içten bir kahkaha koyuverdi. “Özellikle de Polly. İkiniz en iyi savaşçılarımı utanç içinde bıraktınız. Açıkçası, sizden öğrenmemiz gereken çok şey var, aynı diğerlerinden öğrendiğimiz gibi. Vampirler insanlara karşı. Bu hiç adil değil,” dedi, içten başka bir kahkahayla daha başını salladı.

McCleod öne doğru geldi ve Caitlin ve Caleb’e yaklaştı. Caitlin ondan hemen hoşlandı. Güler yüzlü biriydi, derinden, rahatlatıcı bir kahkahası ve etrafındaki herkese huzur veren bir hali vardı.

“Adamıza hoş geldiniz,” dedi, uzanıp Caitlin’in elini aldı ve başıyla onu selamlayarak elini öptü. Ardından Caleb’e döndü ve onun elini iki elinin arasında samimi bir şekilde sıktı. “Skye Adası. Dünya üzerinde bir benzeri daha yoktur. En büyük savaşçıların gözü kara yuvası. Bu gördüğünüz kale yüzlerce yıldır benim ailemin elinde. Burada bizimle kalacaksınız. Aiden çok sevinecek. Tabii benim adamlarım da. Size resmen hoş geldiniz diyorum!” En son söylediğini bağırarak söyledi ve tüm adamları alkışladı.

Caitlin, onun bu misafirperverliğinin altında ezildiğini hissetti. Nasıl yanıt vereceğini bilemiyordu.

“Bizim için büyük bir zevk,” dedi.

Caleb “Biz de gösterdiğiniz cana yakınlık karşısında teşekkür ederiz,” dedi.

Scarlet bir adım öne çıktı ve “Siz bir kral mısınız?” diye sordu. “Burada gerçek bir prenses var mı?”

Kral bakışlarını aşağıya çevirdi ve gürültülü bir kahkahaya boğuldu, bu seferki öncekilerden daha derin ve sesliydi. “Tabii, ben bir kralım, evet gerçekten öyleyim, ama korkarım burada bir prenses yok. Sadece biz erkekler varız. Ama belki sen bunu düzeltebilirsin güzellik!” dedi gülerek ve öne doğru iki adım attı, Scarlet’i kaldırdı ve etrafında döndürdü. “Peki senin adın ne acaba?”

Scarlet kızardı ve birden utandı.

Aşağıya bakarak “Scarlet,” dedi. Ardından köpeğini işaret ederek “Ve bu da Ruth.”

Ruth sanki cevap verirmiş gibi havladı. McCleod kahkaha atarak Scarlet’i aşağıya indirdi ve Ruth’un tüylerini okşadı.

“Eminim hepiniz kurt gibi açsınızdır,” dedi. “Kaleye!” diye bağırdı. “Kutlama zamanı!”

Bütün adamlar bir grup halini alarak bağırdılar ve kalenin girişine doğru yürümeye başladılar. Onlar yürürken sıra sıra nöbetçiler hazırola geçtiler.

Sam bir kolunu Caitlin’in omzuna attı ve Caleb de Polly’i yanına çekti. Böylece hep beraber kalenin girişine doğru yürüdüler. Caitlin bunu yapmaması gerektiğini biliyordu ama yine de kendine rağmen bir kez daha, bu defa kalıcı bir yuva, sonunda dünyada sonsuza dek huzur içinde olabilecekleri bir yer bulmuş olduklarını ummadan edemedi.

ALTINCI BÖLÜM

Bu Caitlin’in hayal edebileceği en sıcak ve her şeyin inanılmaz bir bollukta sunulduğu en savurgan karşılamaydı. Gelişleri uzun bir kutlama gibi olmuştu. Birbiri ardına yeni vampir gruplarına rastlamış ve Caitlin, Barbara ve Cain gibi uzun yıllardır görmediği daha pek çok başka yüzü görmüştü. Hepsi birlikte, o sıcak, taştan kalede öğle yemeği için devasa bir ziyafet masasına oturmuşlardı. Ayaklarının altında kürkler ve duvarlarda meşaleler vardı. Şömine gür bir şekilde yanıyor ve köpekler etrafta koşturuyordu. İçinde bulundukları salon harika bir sıcaklık ve rahatlık hissi veriyordu. Caitlin dışarısının soğuk olduğunu biliyordu, Ekim ayının sonuydu. Caitlin’e 1350 yılında oldukları söylenmişti. Caitlin buna inanamadı. 21.yüzyıldan neredeyse yedi yüzyıl uzaktaydı.

Caitlin daima bu zaman aralığında, şövalyelerin, zırh ve kalelerin olduğu zamanlarda hayatın nasıl bir şey olduğunu hayal etmeye çalışmıştı…ama, hiçbir şeyi tam olarak böyle hayal etmemişti. Etraftaki şiddetli değişime, büyük kasabaların ve şehirlerin yokluğuna rağmen, insanlar hala oldukça sıcakkanlı, çok zeki ve çok insancıllardı. Pek çok yönden, kendi zamanının insanlarından pek de farklı değillerdi.

Caitlin bu yer ve bu zamanda kendini inanılmaz bir şekilde evindeymiş gibi hissetti. Sam ve Polly’le arayı kapamak için saatler geçirmiş, onların hikâyelerini dinlemiş ve İngiltere’de başlarına neler geldiğini kendi ağızlarından duymuştu. Sergei ve Polly arasında olanları duyunca dehşete kapılmış ve Sam Polly’i kurtardığı için onunla gurur duymuştu.

Ve bütün gece Sam’in gözlerini Polly’den alamadığını fark etmeden edememişti. Bir abla olarak onun içinde büyük bir değişimin gerçekleştiğini sezmişti. Sam nihayet daha olgun görünüyordu ve ilk defa gerçekten ve sırılsıklam âşık olmuştu.

Fakat bu defa Polly biraz anlaşılmaz görünüyordu. Onun tam olarak ne düşündüğünü, Sam’e karşı hislerinin ne olduğunu anlamak Caitlin için daha zor olmuştu. Bunun nedeni Polly’nin fazlaca ihtiyatlı olması olabilirdi. Ya da belki bu defa Polly Sam’e gerçekten çok önem veriyordu. Caitlin derinlerde bir yerde Sam’in onun için dünyaya bedel olduğunu seziyordu ve bu nedenle hislerini açıkça göstermemek ya da her şeyi mahvetmemek için daha da dikkatli oluyordu. Caitlin ara sıra, Sam başka tarafa baktığı zaman Polly’nin hızla ona bir bakış attığını fark ediyordu. Ama hemen ardından Sam onun bakışını yakalamasın diye hızla gözlerini başka tarafa çeviriyordu.

Caitlin erkek kardeşinin ve en iyi arkadaşının bir çift olmak üzere olduklarını şüpheye yer bırakmayacak şekilde hissetmişti. Bunun fikri bile kendini heyecanlandırmaya yetti ve her ikisinin de aralarında olan şeyi hala anlamazlıktan gelmeleri ve hatta böyle bir şey yokmuş gibi davranmaya çalışmaları onu eğlendirdi.

Назад Дальше