Hayır! dedi zihninden, Toya hiçbir zaman benim erkek arkadaşım olmadı. Yani erkek arkadaşım yok ve bu zihnimde olduğu sürece istediğim her şeyi düşünebilirim rüyalarım da dahil.
Rüya çok tahrik ediciydi, öyle ki uyandığında eriyeceğini hissetti. Onu orada duvara yaslanmış, hiçbir şey olmamış gibi oturur görmesi tek başına bunun bir rüya olduğunu teyit etmesine yeterliydi. Kafasının içinde neler oluyordu? Bunu anlaması gerekiyordu. Shinbe asla kendisi gibi deneyimsiz, küçük bir kızı sevemezdi. Büyük ihtimalle bir gecede, kendisinin iki elinin parmaklarıyla sayamayacağı kadar kadına sahip olan bir dünya adamıydı. Başka bir şey düşünmeyi reddederek gözlerini kapatıp ovuşturdu.
Shinbe barakaya rahatlamış ve sakin olarak dönmüştü ta ki gözleri kızın uykudaki şekline takılana kadar. Bütün bedeni hareketsizleşti ve orada öylece dikilerek onu birkaç dakika boyunca izledi. İnce şiltenin üzerinde titrediğini gördü. Neden hala geçen gece yanına koyduğu örtüyü örtmemişti? Toya ile uğraşırken örtüyü nereye attığını görmek için bakındı.
Sessizce ilerleyip onu kalın battaniyeyle örttü ve huzursuz uykusuna devam ederken yanında kaldı. Neden böyle hissetmek zorundaydı? duvara yaslanarak oturup onu izlerken içini çekti. Bunun cevabını biliyordu. Shinbe, kadınlar konusunda kimsenin ciddiye almadığı adam, başka bir zamandan bir kıza aşık olmuştu.
Ona özlemle bakarak dudaklarını bastırdı. Bir rüya olmadığını anladığında onu öldürecekti. Toya da onu öldürecekti. Böyle bir suç için iki kez ölebilir miydi?
Shinbe omuzları çökerek tekrar iç çekti, Evet Toya. Kyoko, öfkeli kardeşine aşıktı. Suçluluğun omurgasından yukarı çıktığını hissetti. Neden kendisine hiçbir zaman gerektiği gibi davranamayacak birine aşık olmuştu? Kendisi onu sahip olduğu her şeyiyle severdi. Üzerinde ufak bir lanet varsa ne olmuştu. Nihayetinde Kyoko onlara büyükbabası ve lanetler ve iblislerle ilgili inanışlarını anlatmıştı. Lanet olsun, Toya.
Kyoko uykusunda mırıldandı. Baktığında sırtını kendisine doğru döndüğünü gördü. Üzerine örttüğü battaniye kaymıştı. Giydiği kısa etek kalkmış, en değerli varlığını ortaya çıkarmıştı. Bedeninden bir titreme geçti. Çok tahrik edici. Daha uzağa bakmasını engelleyen ipeksi beyazlığı okşamak için elini uzattı. Dişlerini gıcırdatarak parmaklarını değdirmeden önce elini geri çekti. Ah çok yakın. Ama ölüm de öyle ve biraz daha uzun yaşamak isterim. Ellerini ceketinin içine sokarken gülerek homurdandı. Dışarıda yaptığı şeyi buradan izlemesi gerekiyordu yoksa hayatı tahmininden daha kısa sürebilirdi.
Eğer kardeşine aşık olmasaydı ona bir dakika içinde gerçeği söyleyebilirdi. Kıza karşı hissettiği duygular konusunda yalnız olmadığını biliyordu. O, onların rahibesiydi ve onu hayatları pahasına koruyorlardı. Bütün kardeşleri, hepsi kendi tarzında, onu çok seviyordu. Ama Toya farklıydı. Toya hiçbir zaman birisinden hoşlanmamıştı. Shinbe bunu görmüştü. Toya bunu kabul etmese de Kyokoya deli gibi aşıktı.
Shinbe, yanmaya başladığını hissederek gözlerini kapattı. Kendisi veya başka birisinin Kyokoyu bu şekilde sevmeye hakkı yoktu. Bir savaşta hepsini kurtaracak yeteneği vardı. Tek gereken zaman büyüsünü yapmaktı ve önüne çıkacak her şeyi içine çekecek bir boşluk yaratabilirdi. Bu en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük düşmanıydı. Bu tehlikeli büyüyü her kullanışında, onun daha da güçlü bir hale geldiğini hissedebiliyordu.
Herkes, başka bir seçeneği kalmadıkça bunu kullanmaması konusunda onu uyarmıştı, çünkü bir gün başa çıkamayacağı kadar güçlenecek ve kendisine dönecekti. Büyü amcasından bir hediyeydi düşmanları olan amcasından. Başta bunun büyük bir hediye olduğunu düşünmüştü, ama şimdi hediye falan olmadığını anlamıştı. Bu bir lanetti. Bunu kendisine veren kişiyi yok etmek için kullanılan bir lanet bu süreçte kendi hayatını kaybetse bile.
Shinbe esnedi. Dün gece, ne Kyokonun gelişinden önce ne de sonra, neredeyse hiç uyumamıştı. Akşamın büyük bir kısmını, söz verdiği gibi hava kararmadan önce dönmediği için Toyanın atıp tutmalarını dinleyerek geçirmişti.
Shinbe başta, geri dönmediği için hala Toyaya kızgın olduğu konusunda endişeliydi. Gitmeden önce, kendi zamanına dönmesini engellemeye çalıştığı için Toyaya bağırmıştı. Hatta Toya önünde dikilip kız heykeline gitmesine engel olmuştu. En sonunda şu büyüyü Shinbenin sayamayacağı kadar çok kez üzerinde kullandı. Ama ertesi gün hava karamadan önce döneceğine söz vermişti.
Shinbe, Toyanın tekrar hareket edebildiği zaman Kyokoya neler yapacağına dair lanet ederek büyüye karşı nasıl mücadele ettiğini hatırlayıp sırıttı.
Bakışlarını Kyokonun bedenine çevirdi. Onu bu yüzden bu kadar karşı konulamaz buluyordu. Bir an Toyaya karşı çok öfkeliyken bir an sonra onu sevebiliyordu. Ne kadar incinirse incinsin kin tutmuyordu.
Toya onunla ilk karşılaştığında kızı öldürmeye çalışmıştı. Şimdi ise işler değişmişti, herkes Toyanın onu ölümüne sevdiğini, gerekirse onun için öleceğini biliyordu. Ama hala ona katlanamıyor gibi davranıyor ve bu sık sık kızın duygularını incitiyordu. Bu yalnızca Toyanın kalbini gizleme şekliydi.
Shinbe zihnini rahatlatmaya çalışarak parmaklarını burnundaki kemerin üzerine koydu. Gerçekten de Toya için üzülüyordu ve onunla ilgili kötü şeyler düşünmek gibi bir niyeti yoktu. Yalnızca, Toyanın Kyoko ile bir fırsatı olmuş ve bunu görmezden gelmişti.
Kendisi böyle bir fırsat için ölürdü. Eğer izin verseydi ona bir kraliçe gibi davranırdı. Bu yüzden geçen gece kontrolünü kaybetmişti. Gerçek şuydu ki geçen gece yalnızca bunun üzerine atlamıştı. Şimdi, geçen geceden sonra Shinbe gözlerini ovuşturdu. Belki de masumiyetine ihanet etme şeklinden sonra Toya ile ilişkisini bitirmeliydi.
Kyoko uykusunda bir kez daha dönüp kalçasını biraz daha açınca Shinbe irkildi. Elleri ceketinin altında kıpırdanırken gözlerini dikip kremsi tenine baktı. Neden bu kadar güzel bir tene sahip olmak zorunda? Kyokonun huzursuz uyuklamasını izlerken daha fazla uykusunun geldiğini hissetti ve gözlerini kızın başının arkasından çekmeden yavaşça zeminde ilerledi. Eğer daha fazla yaklaşırsa uyanıp dönerek kendisini tokatlayacağını biliyordu.
Şimdiye kadar iyi gidiyordu. Yüzüne bakmak için sessiz bedeninin üzerine eğildi. Shinbe güldü. Hala alkol kokuyordu.
Geçen gece beni rahatsız etmemişti, sırıttı.
Omzunda dağılmış, kumral bir saç lülesi vardı. Arkasına yatıp burnunu ipeksi buklelerine gömmeden önce nazikçe uzanıp bunu kenara çekti. Ölüm korkusu yüzünden daha fazla yaklaşamıyordu ama en azından uyurken ona rahatlık sunabilirdi. Kendisini bu açıklamaya inandırdı.
Eğer uyanıp kendisini orada bulursa bunu sadece çok yorulduğu ve uzanabileceği tek yerin de orası olduğu şeklinde açıklayacaktı bir gözü onun üzerindeyken. Bu yüzden yiyeceği bir tokadı memnuniyetle karşılardı. Birkaç saat boyunca yanında yatıp dinlenmek buna değerdi. Gözleri kapanırken bunun sonuçlarını düşünemeyecek kadar bitkindi. Tam olarak olmak istediği yerdeydi ve sonuçların canı cehennemeydi.
Kyoko inledi ve dönerek bir sıcaklık hissetti. Ellerini çenesinin altına kaldırarak yüzünü buna yaklaştırdı. Başını eğerken katı bir şeyle karşılaşınca yine rüya gördüğünü düşünerek içini çekti. Bu düşüncesini denemek için bir elini sıcaklığa doğru dayadı.
Kyoko inledi ve dönerek bir sıcaklık hissetti. Ellerini çenesinin altına kaldırarak yüzünü buna yaklaştırdı. Başını eğerken katı bir şeyle karşılaşınca yine rüya gördüğünü düşünerek içini çekti. Bu düşüncesini denemek için bir elini sıcaklığa doğru dayadı.
Evet, oldukça katıydı. Rüyasında daha da sokuldu ve bu sıcaklık belini sardı. Yasemin çayı, ahşap ve toprak kokusu aldı.
Neden onu aklımdan çıkaramıyorum? Çok güzel kokuyordu.
Kendisini kollarında ilk tutuşunu hatırladı. Kızı kurtardığını düşünüyordu. Uykusunda gülümsedi, çok güçlüydü ve sebepleri çok meşru olmasa da sağlığı için duyduğu endişe gerçekten tatlıydı. Bu ne kadar hoş koktuğunu fark ettiği ilk seferdi.
Bu anıyla ürperdi ve belini saran sıcak nesne sıkılaştı. Kolunu yavaşça sıcaklığa doladı ve bariz bir kumaş hışırtısı duyunca dondu.
Ne? Kumaş hışırtısı mı? Rüyalarda kıyafet sesi duyulur mu?
Kyoko bir anda tamamen uyandı. Bir gözünü yavaşça açıp ellerinin dolandığı mavi-gri yağmurluğa kafa karışıklığı içinde baktı. Ve sonra füze gibi atılarak adamın kolunu küt diye bir sesle büktü. Ve adam inledi ve sırtüstü düştü.
Kyoko panik içinde bir o yana bir bu yana bakıyordu. Etrafta başka hiç kimse yoktu ve bu kesinlikle bir rüya değildi. Shinbe yatağında uyuyordu. Düşünmesi lazımdı. Neler oluyordu? Donmuş gibi gözlerini ona dikip baktı.
sadece bir rüyaydı değil mi? Kendini tut Kyoko. Çılgın gibi düşünüyordu. Toya neredeydi? Suki? Kamui? Kaen? Herkes nereye gitmişti?
Shinbe uykusunda inleyip ellerini yağmurluğunun içine sokarken neredeyse eteği üzerinden düşüyordu. Sıçrayıp kalktığında battaniyeyi de almıştı. Kyoko gözlerini kırpıştırdı ve suçlulukla kızardı. Soğuktu. Şu anda ayakta dikildiği için kendisi de soğuktu. Uyumaya çalışırken bir donup bir ısınıyormuş gibi hissettiğini hatırladı.
Bu yüzden mi yanına uzanmıştı? Onu sıcak tutmak için mi? Kızarması arttı. Ooo, çok tatlıydı, kafasını salladı. hayır, hayır, hayır! Neler düşünüyorum? Tatlı değil, tatlı değil, ona doğru hafifçe gülümseyerek içini çekti. Teslim oluyorum.
Yavaşça, dikkatli bir şekilde eğilip battaniyeyi kavradı ve adam aniden uykusunda kıpırdayınca donup kaldı. Uyanıp uyanmayacağını görmek için geride durdu. Uyanmadı. Bunun üzerine battaniyeyi hızlıca uyuyan bedeninin üzerine fırlatıp çantasını aldı ve çılgınca kapıya doğru fırladı.
Shinbe bir gözünü açarak geri gidişini izledi. Gözden kaybolunca içinden güldü, bir başka şanslı kurtuluş. Sonra neden yüzüne parmak izlerinin çıkmadığını veya kafatasında bir çatlak olmadığını merak ederek kaşlarını çattı. Yavaşça ayağa kalkıp ona kadar saydı, sonra Kyokonun nereye gittiğini görmek için onu takip etti.
Dışarı çıktığında Kyoko yakınlarda bir ağaca yaslanmış muhtemelen yatakta kalması gerektiğinin farkına varıyordu. Kalbi çarpıyordu ve bütün bedeni ağrı içindeydi. Eğilerek bacaklarına masaj yaptı. Geçen gece alkollü meyvelerden yedikten sonra Tasuki ile dans ettiğini hatırladı ama bu daha ziyade kamyon çarpmış gibi bir histi. Kaplıcalardaki sıcak bir duş bacaklarındaki ağrıları rahatlatırdı.
Bir kez daha zihninden, bir partide asla tekrar meyve yememeyi not etti. Sonra aklına bir şey gelerek çarpıldı. Toya kıyafetlerinde Shinbenin kokusunu alacaktı. Ahh! İstediği son şey, hiçbir şey yapmamışken Shinbenin başını belaya sokmaktı. Akşamdan kalmalığıyla homurdanarak ama acısıyla beraber giysilerinden de kurtulmaya kararlı bir şekilde topallayarak barakadan uzaklaştı.
*****
Toya geldikleri kasabayı incelerken gırtlağından derin bir hırıltı çıktı. Çok geç kaldıklarını bilerek dişlerini sıktı. Kasaba savaş alanına dönmüştü. Son zamanlarda ne yaptıklarının bir önemi yok gibiydi, her zaman Hyakuhei ve iblislerinin bir adım gerisindelerdi. Kaşlarını çatıp sertçe bakarak sağ kalan birileri var mı diye kasabayı araştırdı.
Bütün kasabayı yok etme zahmetinde bulunduğuna göre buralara sakladığı bir tılsım parçası olmalı, Toyanın altın rengi gözleri endişeyle karardı.
Suki, yanında Kamuiyle kasabaya doğru yürürken yumuşakça, onlara yardım etmeliyiz, dedi. Orada yalnız ve kaybolmuş gibi görünen ağlayan bir çocuğu kontrol etmek için eğildi.
Toya tanıdık bir manzara görerek kanı kaynayınca bir an için gözlerini kapattı. Hyakuheinin, tılsımın neredeyse her parçasına sahip olduğunu ve geriye kalanları da almak için kime zarar vereceğini umursamadığını biliyordu. Nihayetinde Hyakuhei kendi kardeşini öldürmüştü. Şimdi koruyucular Kyokoyu aynı katilden korumaya çalışıyordu.
Hyakuhei eğer kristalin tüm parçalarını bir araya getirmeyi başarabilirse, birçok iblisi de berbaerinde götürürerek Kyokonun dünyasına geçebilirdi. Bunun olmasına izin veremezlerdi. Omurgasından bir ürperti geçtiğini hissetti, bir şeylerin ters gittiğini biliyordu.
Kyoko, kelimesi bir uyarı gibi zihninde yankılandı.
Toya geldikleri yöne doğru Siz ikiniz burada kalıp yardımcı olun. Benim gidip Kyokoyu kontrol etmem lazım hemen! bağırdı. Birşeyin doğru olmadığını biliyordu bunu ruhunun derinlerinde açıkça hissedebiliyordu. Hyakuheinin iblisleri bu kadar yakında ortaya çıkmışken onu kendi korumasından mahrum bırakmamalıydı. Kalbinin diğer yarısını kaybetme korkusunu silkip atamadı.
Toya, Kyokoya tehlikeden önce ulaşmak için verdiği uzun yarışta sana dokunmasına izin vermeyeceğim, diye yemin etti.
Bölüm 3 "Kıskançlığın Öpücüğü"
Kyoko sıcak kaplıcalara doğru yola koyuldu. Yorgun, ağrı içindeydi ve buharlı suda rahatlamak için sabırsızlanıyordu. Bir kayaya çarparak tökezleyip yalnızca bir kez sarhoş olduktan sonra dengesini geri kazanmanın haftalar sürüp sürmeyeceğini merak etti.
Kıkırdayarak kendi kendisine lanet olsun tanrım, artık Toya gibi konuşuyorum, dedi.
Shinbe sıklıkla ağaçların arkasından dikizleyerek sessizce onu takip etti. Toyaya benzediğiyle ilgili yorumunu duyunca ağzından kaçmak üzere olan kahkahayı bastırmak zorunda kaldı. Grupta kendi kendine konuşan tek kişinin kendisi olmadığını öğrenmek harikaydı. Aralarına biraz mesafe koymak için yeterince uzun süre beklemişti.
Nihayet gözlerden uzaktaki sıcak kaplıcalara ulaşan Kyoko çantasını karıştırmaya başladı. İhtiyacı olan şeyi bularak banyo gereçlerini suyun yanına yerleştirdi. Hızlıca soyunup ağrıyan bedenini buharlı suyla rahatlattı. Hmm, bu çok iyi geldi. Gözlerini kapatıp, kolay kolay gitmeyen sıkılığını gevşetmeye çalışarak bacaklarını ovdu. Nihayet tatmin olmuş bir şekilde suda arkasına yaslandı ve tamamen rahatladı.
Shinbe, bir ağaca yaslanarak büyülenmiş bir şekilde kızın günlük ritüelini izledi. Çok zarif ve temizdi yaptıkları için tekrar suçluluk hissetti. Bu sahneye arkasını dönerek elini, acının sıkıştırdığını hissettiği kalbinin üzerine koydu.
Burada olmaması gerekiyordu iyi bir insan değildi. Kendisine ne yaptığını anladığı zaman ondan nefret edecekti. Göğsündeki ağırlık artarken kaşlarını çattı. Ama yine de arkasını dönüp özlemle gözlerini dikip bakma isteğine karşı koyamadı. Suya dalışını izlerken hasretle iç çekti.