Kyoko etrafa bakarken, bu modern dünyanın evlerindeki küçük küvetlerden çok daha iyi, diyerek sessizliği bozdu. Bu aslında daha ziyade gizli bir yüzme havuzu gibiydi. Bu nokta çok huzurlu ve gözlerden uzaktı. Ağaçlar ve küçük çalılar kaplıcayı çevreleyip kendisine mutlak bir mahremiyet sağlıyordu. Gülümseyerek güneş banyosu yapmak için bir tarafındaki taş bir çıkıntı hoş olurdu, diye öylesine düşündü. Kendisini suyun akışına bırakırken memnuniyetle mırıldandı.
Bir dakika böyle kaldıktan sonra temizlenme kısmına geçmenin daha iyi olacağını düşündü. Saçlarını köpürtüp durulamak için suya çöktü ve sonra saçına daha fazla şey döküp bunu tekrar yapmak için su sıçratarak yukarı çıktı. Daha sonra güneşin onları hemen kurutacağını umarak giysilerini temizlemeye biraz vakit ayırdı.
Shinbe daha da yakına süzülerek üç metre uzaktaki bir çalının arkasına sığınıp dikkatle izledi. Bedeninin kıvrımlarına daldı. Tanrım, çok güzeldi sulardan çıkan bir tanrıça gibiydi. Saçlarını sarmadan önce bedeninin üst kısmına bir giysi sarıp daha sonra yavaşça kurulandı.
Banyo yapmasını daha önce birçok defa gizli gizli izlemişti ama hiç bu kısmın tadını çıkaracak kadar uzun süre etrafta kalmamıştı. Genellikle o banyosunu bitiremeden önce birileri kendisini aramaya geliyordu. Kıyafetini yavaşça uzun bacaklarına indirirken içini çekti. En değerli kısımlarını örten küçük kumaş parçalarını giyerken hissettiği acı dişlerini gıcırdatmasına neden oldu. Yapamadığı tek şey ona uzanma mesafesine erişmesini sağlayacak birkaç adımı atabilmekti.
Bir anda şelalenin diğer tarafından bir çıtırtı sesi geldi. Shinbe bunu duydu, Kyoko olduğu yerde donup kaldığı için belli ki o da duymuştu. İkisi de daha fazlasını duymak için dikkatlice dinledi. Başka bir dal çıtırdadı ama bu defa ses kyokoya yakın bir çalılıktan geldi. Kyoko dosdoğru büyük çalılığa yürürken korkuyla izledi, havlusunu bir kalkan gibi önünde tutarak seslendi.
Tamam, Shinbe! Sen olduğunu biliyorum! Dışarı çık böylece seni tokatlayabilirim! Kyoko bezgin bir halde çalılığa bakarak bekledi. Shinbe röntgenci olarak biliniyordu. Kız rahatsız olarak bir kaşını kaldırdı ve etraftaki tek kişi oydu çalı yavaşça sallandı. Orada olduğunu biliyorum ve Toya beni gizlice izlediğini öğrendiğinde muhtemelen seni öldürecek. Bundan bahsetmeye gerek yok ama Sukinin de senin dövülmeni sorun edeceğini sanmıyorum.
Çalı tekrar sallandı ve birbirine dolaşmış uzuvların arkasından uzun, siyah noktalı bir ayak ortaya çıktı.
Ne! çok büyük şeytani bir akrep çalıların arkasından tırmanırken Kyoko kaçmak için döndü. Çantasındaki yayını bıraktığı yere, kıyafetlerine doğru koştu.
Kyoko! Yere yat! Shinbe elinde mızrak gibi tuttuğu büyük bir sopayla karşıdaki çalılardan koşarak geldi. Onu iblise fırlattı. Kırmızı gözlü akrep geldiğini görerek bir ayağını havada sallayıp sivri uçlu silahı engelledi ve havaya gönderdi. Kyoko tam yayını almak için eğildiğinde ayaklarının önüne düştü. Kendisini vurmaya ne kadar yaklaştığını görünce kaşı seğirdi.
Shinbe ona doğru koşup sopayı almak için eğildi. Bir kaşını kaldırarak Kyokoya baktı ve çarpık bir şekilde gülümsedi. Ama Kyoko, bir iblisi öldürmek için biraz az giyinmiş olduğuna inanıyorum. Yüzündeki bakışı görünce sırıtışı genişledi. Sonra bakışı safi korkuya dönüştü.
Sırtını ürperten bir önseziyle arkasına dönüp akrep iblisi üzerlerine hamle yaparken eğreti silahını vahşice salladı. Tüylü bir bacağo vurabilmişti ama diğer bacağı yan tarafına çarparak onu Kyokodan uzağa fırlatmıştı. Ölümcül akrep rahibeye yaklaşırken Shinbenin kanı dondu.
İblisin ele geçirdiği yaratığın kızın içindeki gücü hissedebileceğini biliyordu. Hızla bir şey yapması gerektiğini bilerek büyük bir kayayı kaldırıp olabildiğince sert bir şekilde fırlatmak için telekinetik gücünü kullandı, akrebi kafasından vururken gülümsedi.
İblis acı acı bağırıp yaralı koruyucuyu öfkeli bir bakışla mıhlamak için başını salladı. Shinbe, iblis tekrar peşinden gelirken ayağa kalkmak için çabalayarak yerde uzandı. İblis üzerine doğru gelirken tam zamanında dönerek sopanın sivri ucunu ona geçirdi. Shinbenin ametist gözleri, iblisin sert etini yumuşatmak için bir büyü fısıldarken parladı.
Kyoko iblisin onun üzerine eğilmesini izlerken panikle Shinbenin adını bağırdı. Her şey o kadar hızlı oldu ki gözünü kırpmaya bile vakit bulamadı. Bir an iblis üzerine atlıyordu, bir an sonra aynı sopanın ucu, siyah kanı yere sızarken sırtından çıkmıştı. Ele geçmiş olan iblis, hamur gibi yumuşayıp ağır bir şekilde Shinbenin tepesine düşmeden önce seğirtti.
Shinbe! Kyoko panik içinde bağırdı. Kanın, korkutucu bir hızla etraflarındaki toprağa aktığını görerek hızla onlara doğru koştu. Bu kanın koruyucusundan gelmediğini umarak zihninde korkuyla sindi ama Shinbenin yüzünün bir tarafı dışında heryeri kaplayan aşırı büyük iblisin yanında bundan emin olmak zordu. Gözleri kapalıydı ve bir an için içine korku dolarken kalbi durdu.
Shinbe bunu hissedebiliyordu, Kyoko hala korkuyordu ve böyle hissetmesine sebep olan her neyse onu yok etmeliydi. Acıyla mücadele etmek için ürpererek gözlerini açıp onu yukarıdan, hayalet gibi solgun bir şekilde kendisine bakarken buldu. Kendisi için korktuğunu anlayınca kalbi çarptı. Yaşadığını görerek korkusu azalırken damarlarındaki sıcaklığı hissetti.
Shinbe pürüzlü bir sesle konuştu, Kyoko, lütfen. Bana yardım et çek şunu. Ölü iblisi itmek için çabaladı ama kolları onunla bedeni arasına sıkışmıştı. Ele geçirilmiş bile olsa akılsız iblis bu kadar ağır gelmemeli ve böyle savaşmamalıydı. Çok yakınında parçalanmış bir kristal parçası hissederek gözlerini kıstı, Kyoko, bir tılsımın gücünü kullanıyor bul onu.
Kyoko devasa yaratığı itmeyi bir an için kesip gücünü onun ölü bedenini taramaya odakladı. Koruyucu Kalp Kristali parçalanıp iblis dünyasının üzerine yağdığında her büyüklükten iblis güçlü kırıklarını bulmak için çılgına dönmüştü. Bu bir zamanlar küçük bir akrep olmalıydı ta ki bir iblis tarafından ele geçirilip daha sonra kayıp parçalardan biriyle karşılaşarak güç patlamasına ulaşacak şansı elde edene dek.
Boynundan gelen elektrik mavisi bir parlaklığı fark edince nefesi kesilerek burada! dedi. Kusma isteğine karşı koyarak hala açık olan ağzından içeri baktı. Yüzünü ekşiterek içine uzandı ve kristali kavrayıp akrebin boyutlarının kendiliğinden küçülmesini izledi. Onu çabucak iterek elinden daha küçük bir hale gelmeden önce geri kalanını da yoldan Shinbenin çekmesi için yana kaydı.
Kyoko ona doğru baktı, gece yarısı mavisi saçları yüzünü örtüyordu ama hareketlerinden nefes almaya çalıştığı anlaşılıyordu. Bakışları bir yara var mı diye araştırarak bedeninde dolaştı. İblisin sivri bacağıyla vurduğu yan tarafından çok kan akıyordu. Kanamayı durduracak bir şey bulmak için körü körüne etrafı aradı. Sonra yaraya bastırmak için işe yarayacağını düşünerek havlusuna koştu.
Shinbe ölmüş küçük böceğe tiksinti dolu, öfkeli bir bakış atarak doğrulup oturdu. Eli yanındaki parçanın üzerindeyken dikkatini tekrar Kyokoya çevirdi ve acele ederken düşürdüğü havluyu almaya koşuşunu izledi. İçinde bulunduğu acıyı tamamen unutarak bakışları bedeninde gezindi.
Shinbe ölmüş küçük böceğe tiksinti dolu, öfkeli bir bakış atarak doğrulup oturdu. Eli yanındaki parçanın üzerindeyken dikkatini tekrar Kyokoya çevirdi ve acele ederken düşürdüğü havluyu almaya koşuşunu izledi. İçinde bulunduğu acıyı tamamen unutarak bakışları bedeninde gezindi.
Hala giyinmemiş olduğunu unuttu, diye düşündü, Eh, ona bunu hatırlatmayacağım. Havluyla geri döndüğünde yüz ifadesinin sakinliğini korumaya çalıştı.
Kyoko Shinbenin yanına oturup yarasını görmeye çalışarak yağmurluğunu çekiştirdi. Kıyafeti göstererek Shinbe, bunu çıkarabileceğini düşünüyor musun? diye sordu. Bütün bu kanın nereden geldiğini bulmalıyım.
Sesi hala nefes nefeseydi ve kulağına yumuşak, neredeyse baştan çıkarıcı geliyordu. Aslında ne kadar umrunda olduğu konusunda öyle şaşırmıştı ki ona kıyafetlerini çıkarmasıyla ilgili hayallere dalmayı unuttu.
Shinbe cübbemsi ceketi çıkardı ve altındaki buz mavisi gömleğin düğmelerini çözdü. Omuzlarından düşüp kollarının üzerinden etrafını saran göle yayılarak göğsünü ve kalçasındaki yarayla beraber sıkı karın kaslarını da açıkta bıraktı. Aşağıya eğildi ve daha iyi görebilmesi için gevşek pantolonunun bu kısmını birkaç santimetre indirdi, ama sertleşmesini gizlemek için kolunu kucağında bıraktı.
Kyoko, onu çevreleyen şey yerine yaraya odaklanmaya çalışırken yutkundu. Sakin kalmak için açıkta kalan tenine elini koyarak beyaz kumaşı sıkıca bastırıp kızıla dönmesini izledi. Elinin altında kaslarının gerildiğini hissediyor ve bu koluna bir sıcaklık yayılmasına neden oluyordu. İrkilmiş zümrüt yeşili gözleri hızla onunkilere çevrilip ametist rengi gözlerine kenetlendi.
Gözleri buluştuğunda kızın yanaklarının kızardığını fark etti ve dokunduğu yerde etinin ısındığını hissederek buna şaşırdı. Kyoko, iyi misin? Tekrar havluya bakarak kanın durup durmadığını görmek için onu çekerken başıyla zayıf bir şekilde onaylamasını izledi. Durduğunu görünce havluyu ıslatmaya gitti, böylece kalan kanı da temizleyebilirdi.
Shinbe kendi kendisine, bütün kan başka br bölgeye gittiği için kanamanın durmasında şaşılacak bir şey yok diye düşünerek aşağıya baktı. Kız geri gelip önünde diz çökerek kendisine sutyen takılı göğüslerinden başka bir manzara sunarken bu düşünceyi çabucak kafasından atıp iç çekti. Koyulaşan ametist bakışları yüzüne döndü. Eğer ağırbaşlılığını koruyacaksa onun üzerine bir şeyler giymesi gerektiğini biliyordu.
Kyoko kanı derisinden yavaşça temizlerken boğuk, gergin bir sesle adını söylediğini duyduğunda çok, çok nazikçe yaptığına emin oldu. Yaptığı şeyi durdurup yüzünü ona doğru kaldırdı. Gözleri adeta parlıyordu ve şu anda olduğundan büyük görünüyordu. İkisi de sessiz dururken dikkati yavaşça dudaklarına kaydı.
Shinbe kızın dudaklarının aralanmasını izledi ve bedeni, aralarındaki mesafeyi kapatırken kendiliğinden ona doğru hareket etti. Dudaklarını, yalnızca fırtına öncesi sessizlik gibi kuş tüyü gibi bir öpücükle onunkilere değdirdi nefesi kızın yanağını ısıttı. Sonra kırmızı-siyah bir karaltı kükreyerek ona çarptı, öyle ki koruyucu güçleri tam da yeni iyileşmişken yarası acıyla zonkladı.
Shinbe geriye savrulup şimdi çok öfkeli bir şekilde tepesinde dikilip ikiz hançerlerinden birini dosdoğru gırtlağına doğrultan Toya tarafından yere çarpıldı.
Toya öfkeyle titreyerek, Kyokoyu öperek ne halt ettiğini sanıyorsun seni piç? diye bağırdı. Shinbenin Kyokoyu öptüğü görüntünün izi sonsuza kadar gözlerinden silinmeyecekti. Çileden çıkmış bir halde onu sana emanet ettim ve sen de ona sarkıntılık etmeye mi karar verdin? diye haykırdı.
Shinbenin ametist rengi gözleri koyulaşarak derin bir mora döndü.
Kyoko aralarına girip, onu korurcasına sırtını Shinbeye döndü. Toyaya öfkeyle bakarak, buna cüret etme! dedi. Ellerini kalkan gibi iki yana açtı. Düşündüğün gibi değil Toya.
Toya söylenerek hançerini indirdi, öyle mi, o zaman neden çıplaksın? Ne söylediğini anlatmak için gözlerini çıplak tenine indirdi.
Kyokonun dünyası başına yıkıldı ve olduğu yerde donup kaldığında tanrıların kendisine güldüğünü biliyordu. Aniden çıplak teninde rüzgarı hissetti ve Toyanın gözlerinin tenini aynı hızda ısıttığını hissedebiliyordu. Kollarını yanlarına düşürerek bakışları giysilerini aradı, şimdi kurumuş bir şekilde çok uzak olmayan bir kayanın üzerinde olduklarını gördü.
Gözlerini tekrar Toyanınkilere çevirerek tısladı, saldırıya uğradım ve Shinbe hayatımı kurtardı. Beni korumaya çalışırken yaralandığı için ona yardım ediyordum, ne olmuş? Onu öptüm, bu önemli değil. Bir teşekkürdü! Aralarından çekilip kıyafetlerine yönelmeyi denedi ama Toya hançeri tekrar Shinbenin gırtlağına doğrultunca fikrini değiştirdi.
Toya artık koruyucuya karşı daha da öfkeli bir halde, onu kurtarmanın ödülü olarak bir öpücük mü istedin? Seni lanet olası sapık! diye gürledi. Sonra hızlı bir şekilde Kyokonun kolunu kavrayıp onu kendi arkasına, kardeşinin görüş mesafesinin dışına çekti.
Shinbenin gözleri, Kyokoya nasıl davrandığını görünce Toyaya doğru öfkeyle parladı. Bıçağı kaldır Toya, Shinbe pantolonundaki tozları sikeleyip göğsü hala çığlak bir şekilde ayağa kalkarken sözleri buz gibiydi. İkisinnden uzun olan kendisi iken, üzerine uçmaya hazır biçimde tehditkarca Toyaya yöneldi. Nihayetinde hiç kimse korkak olduğunu söylememişti.
Kyoko aceleyle dönüp tekrar iki kardeşin arasına girdi. Birbirlerine tehditkar bir biçmde yaklaştıkları için göğsü yanlışlıkla Toyanınkine değerken poposu da Shinbenin sıcak tenini sıyırdı. Kaşları seğirmeye başladı.
Onu öptüm. Bunu o istemedi. Şimdi, ikiniz de uzaklaşın ki giyinebileyim. Başını kaldırıp Toyanın gümüş rengi bakışlarını aradı ve sesini adeta yalvarırcasına yumuşattı, bu daha kötü hale getirmeden de yeterince kötü.
Shinbenin uzaklaştığını hissetti ve dönüp bakmasa da giyindiğini biliyordu. Sert hareketlerle üzerine geçirdiği kumaşın hışırtılarını duyabiliyordu. Dönüp bakmasa da bunu bildiğinden, hala ona zarar verme eğiliminde olup olmadığını görmek için gözlerini Toyaya dikti. Shinbe kaplıcadan uzaklaşırken öıkan ayak seslerini duyup neredeyse rahatlayarak iç çekti.
Toya, Shinbenin gidişine dikkat etmedi. Şu anda hala kafası karışık bir halde Kyokonun gözlerine bakıyordu. Shinbeyi öptü mü? Neden? Koluna dokunmak için uzandı ama adam çabucak dönüp bir adım uzaklaşarak ona sırtını döndü.
Giyin, ama seni tekrar yalnız bırakmayacağım. Sen gitmeye hazır olana kadar kalacağım, sesinde hala öfkeli bir ton vardı.
Kyoko hoflayarak kıyafetlerine doğru gitti ve aceleyle giyindi. Giyinir giyinmez dönüp kasılmış sırtını gördü ve barakaya dönmeye hazır bir halde yanından yürüyüp geçerken adam uzanıp kolunu tuttu ve onu kendisine doğru çevirdi.
Toya sadece nedenini bilmek istiyordu. Neden Shinbeyi böyle öpmüştü? Koyu renk kakülleri gözlerini kızdan saklayarak öne düştü. Onu neden öptün? diye fısıldadı. Saçları sürekli bir rüzgarla gümüş gölgelerinin çekici bir biçimde parlamasına neden olarak sallandı.