Marie kabul ederek başıyla onayladı.
“Yalnızca her gün yataktan kalkmak bile bir başarı.” diye itiraf etti. “Eminim her yeri nasıl da karanlık tuttuğumu farketmişsindir. Her hangi bir parlak ışık bana o meşaleyi anımsatıyor. Televizyon izleyip, müzik bile dinleyemiyorum. Birisinin bana gizlice yaklaşacağından ve benim bunu duymayacağımdan korkuyorum. Her hangi bir ses beni panik yapıyor.”
Marie sessizce ağlamaya başladı.
‘’Artık dünyaya asla aynı gözle bakmayacağım. Asla. Dışarıda kötülük var, hepimizin etrafında. İnsanların korkunç şeylerle nasıl başa çıktıkları hakkında hiçbir fikrim yok. İnsanlara tekrar nasıl güvenebileceğimi bilmiyorum.”
Marie ağlarken Riley ona güven vermek, yanıldığını söylemek istedi. Ama bir yandan da yanıldığından pek emin değildi.
Sonunda Marie ona baktı.
“Bugün buraya neden geldin?” diye sordu sonuca gelerek.
Riley, Marie’nin bu ani çıkışıyla hazırlıksız yakalanmıştı ama açıkçası kendisi de bilmiyordu buraya neden geldiğini.
“Bilmiyorum.” dedi. “Yalnızca seni ziyaret etmek istedim. Nasıl olduğunu görmek istedim.”
Gizemli bir bakışla gözlerini kocaman açarak, “Başka bir şey daha var.” dedi Marie.
Belki de haklı diye düşündü Riley. Riley’in aklına Bill’in yeni davası geldi ve buraya gelmesindeki nedenin bu yeni dava ile kesinlikle ilgili olduğunu anladı. Marie’den ne istiyordu ki? Tavsiye? İzin? Cesaret? Güvence? Bir yandan Marie’nin kendisine çılgın olduğunu söylemesini istiyordu. Böylece rahatlayabilir ve Bill’i unutabilirdi. Ama diğer yanıyla da Marie’nin onu teşvik etmesini istiyordu.
Sonunda Riley derin bir nefes aldı.
“Yeni bir dava var.’’ dedi. “Aslında yeni sayılmaz. Fakat eski dava hiç ortadan kalkmadı.”
Marie’nin ifadesi gergin ve ciddi görünüyordu.
Riley yutkundu.
“Ve sen buraya bunu yapmayı sormak için mi geldin?” diye sordu Marie.
Riley omuzlarını silkti. Ama aynı zamanda Marie’nin gözlerinde güven ve teşvik aradı. Ve tam o anda buraya neyi bulmak için gelmiş olduğunun farkına vardı.
Ama Marie onu düş kırıklığına uğratarak gözlerini yere indirdi ve yavaşça başını salladı. Riley yanıtı duymak için bekledi ama onun yerine bitmeyen bir sessizlik devam etti. Riley, Marie’nin içinde bazı özel korkuların devam ettiğini farketti.
Sessizlik devam ederken Riley daireye göz gezdirdi ve Marie’nin ev telefonunu gördü. Telefonun duvardan kesildiğini görünce şaşırdı.
“Telefonuna ne oldu?” diye sordu Riley.
Marie tamamen sarsılmış görünüyordu ve Riley hassas bir noktaya değmiş olduğunu farketti. “Beni aramaya devam ediyor.’’ dedi Marie neredeyse duyulamayacak kadar kısık bir fısıltıyla.
“Kim?”
“Peterson.”
Riley’in kalbi bir an ağzına geldi.
“Peterson öldü.” diye yanıtladı Riley titreyen bir sesle. “Ben o evi yaktım. Adamın cesedini buldular.”
Marie başını salladı.
“Herhangi birinin bedenini bulmuş olabilirler. O ceset onun değildi.”
Riley bir panik dalgası hissetti. Kendi korkularına geri dönmüştü.
“Herkes onun olduğunu söyledi.’’ dedi Riley.
“Ve sen de buna inandın mı?”
Riley ne diyeceğini bilmiyordu. Şimdi kendi korkularını açmanın zamanı değildi. Muhtemelen Marie sanrılar görüyordu. Ama nasıl olur da Riley kendisinin bile tamamen inanmadığı bir şeye onu ikna edebilirdi?
“Sürekli arıyor.” dedi Marie tekrar. “Arıyor, nefesini duyuruyor ve kapatıyor. Biliyorum arayan o. Yaşıyor. Hala beni taciz ediyor.
Riley vücuduna soğuk bir korkunun yayıldığını hissetti.
“Arayan bir telefon sapığı olabilir.” dedi sakin olmaya çalışarak. “Ama bunu bürodan kontrol ettirebilirim. Eğer korkuyorsan sana bir ekip arabası gönderebilirim. Onlar aramaları takip ederler.”
“Hayır!”dedi Marie keskin bir sesle. “Hayır!”
Riley ona şaşırarak baktı.
“Neden?” diye sordu Riley.
Marie, acıklı bir sızlanma gibi, “Onu sinirlendirmek istemiyorum.” dedi.
Riley, boğuluyor ve bir panik atak krizinin yaklaşmakta olduğu hissediyordu. Birden buraya gelmesinin ne kadar kötü bir fikir olduğunu farketti. Bir şey varsa o da kendisini çok kötü hissettiğiydi. Bu basık yemek odasında bir an daha oturamazdı.
“Gitmek zorundayım.” dedi. “Üzgünüm. Kızım bekliyor.”
Marie birden şaşırtıcı bir güçle, tırnaklarını derisine batırarak Riley’i bileğinden yakaladı.
Dönüp Marie’ye baktığında, buz mavisi gözlerindeki yoğunluk Riley’i dehşete düşürdü. “Davayı al.” dedi Marie.
Riley onun gözlerinde yeni davanın ve Peterson’un birlikte tek olarak bulanıklaştığını görebiliyordu.
“O orospu çocuğunu bul.” diye ekledi. “Ve onu benim için öldür.”
Bölüm 5
Adam kadına doğru kaçamak bakışlarla aralarındaki mesafeyi kısa ama gizli tuttu. Diğer müşteriler gibi görünmek için alışveriş sepetine birkaç parça öteberi koydu. Kendisini kimsenin farketmemesini sağlayabildiği için gururlandı. Kimse ondaki gücü tahmin edemezdi.
Ama sonra birden hiçbir zaman dikkat çekici bir adam olmadığını düşündü. Çocukken neredeyse görünmezdi. İşte sonunda dikkat çekici olmayışını lehine çevirmişti.
Sadece bir iki saniye önce, onun hemen yanında, iki ayak kadar yakınında duruyordu. Kadın şampuan seçimine o kadar dalmıştı ki, kendisini farketmemişti bile.
Aslında onun hakkında çok şey biliyordu. Adının Cindy olduğunu, kocasının bir sanat galerisi olduğunu ve özel bir klinikte çalıştığını biliyordu. Bugün onun tatil günlerinden biriydi. Şu an cep telefonuyla birisiyle konuşuyordu, muhtemelen kız kardeşiyle. Karşıdaki kişinin söylediği bir şeye gülüyordu. Adam, bütün kızların yaptığı gibi, onun da kendisine gülüp gülmediğini merak ederek müthiş bir öfkeye kapıldı. Kızgınlığı artmıştı.
Cindy, şort, kolsuz bir bluz ve pahalı görünen spor ayakkabılar giymişti. Adam onu arabasının içinden, koşu yaparken, izlemiş, koşusunu bitirip bu dükkana gelene kadar beklemişti. Onun tatil günlerinin bu rutinde olduğunu biliyordu. Alışverişleri eve götürüp bırakır, duş alır ve kocasıyla buluşup akşam yemeğine gitmek için yola çıkardı.
Güzel fiziğini yaptığı egzersilere borçluydu. Otuz yaşından fazla değildi ama bacaklarının derisi yeteri kadar gergin görünmüyordu. Belki de kısa sürede ya da aniden çok fazla kilo kaybetmişti. Şüphesiz bununla gurur duyuyordu.
Kadın birden yakındaki kasaya doğru ilerledi. Bu adam için sürpriz olmuştu bu. Kadın alışverişi her zamankinde erken bitirmişti. Diğer müşterileri neredeyse ittirerek, kasadaki kuyrukta kadının arkasında durmak için aceleyle ilerledi. Bu yüzden kendi kendine kızmıştı.
Kasiyer kadının öteberilerini çıkarırken, adam kadının enerjik koşudan sonra daha da terli ve keskin hale gelen vücut kokusunu duybilecek kadar yakın durmuştu. Ama bu koku daha sonra yabancılığı ve gizemi ile adamı hayran bırakacak başka bir kokuya karışabilirdi: acının ve korkunun kokusu.
Sinsi takipçi, bir an bu heyecanlı bekleyişle kendisini neşeli ve neredeyse mutluluktan sarhoş gibi hissetti.
Kadın, aldıklarının parasını ödedikten sonra alışveriş sepetiyle otomatik kapılara doğru ilerledi ve çıkıp otoparka girdi.
Adam kendi aldıklarının parasını ödemek için acele etmiyordu. Kadını evine kadar takip etmeyecekti. Zaten oraya gitmişti. Evin içine bile girmişti. Hatta kadının giysilerine bile dokunmuştu. Kadın işten döndüğünde nöbeti tekrar devralabilirdi. Bu uzun sürmeyecek diye düşündü. Hiç uzun sürmeyecek.
*
Cindy MacKinnon arabasına bindikten sonra bir süre oturdu. Neden titrediğini bilmiyordu. Süpermarkette, tam arkasında tuhaf bir şey hissetmişti. Bu, takip ediliyor olmanın esrarengiz ve akıl dışı hissiydi. Ama bundan daha fazlası vardı. Bunu anlaması biraz zamanını aldı.
Sonunda bunun, birilerinin ona zarar vereceği duygusu olduğunu anladı.
Tir tir titredi. Son birkaç gündür bu his sürekli gelip gidiyordu. Bu duygunun tamamen asılsız olduğunu düşünerek kendisine kızdı. Bu hissin izlerinden kendisini sıyırarak başını salladı. Arabasını çalıştırırken başka şeyler düşünmeye çalıştı ve kızkardeşi Becky ile yaptığı telefon görüşmesini anımsayıp gülümsedi. Öğleden sonra Cindy kendisini tamamen üç yaşındaki kızının büyük doğum günü partisinin pastasına ve balonlarına verdi.
Bu çok güzel bir gün olmalı diye düşündü.
Bölüm 6
Riley, SUV’un içinde Bill’in yanına oturmuş, Bill Büro’nun cipinin vitesini değiştirip, onu yüksek tepere doğru sürerken, avuç içlerini pantolonuna siliyordu. Bu terlemenin neden olduğunu ve buradayken ne yapacağını bilmiyordu. Altı haftalık izinden sonra bedeninin tepkilerinden kendisinin dokunulmaz olduğunu hissediyordu. Geri dönmek olanaksızdı.
Riley garip bir tedirginlik hissiyle rahatsız oluyordu. Bir saatten fazla süren yol boyunca Bill ve o hiç konuşmamışlardı. İkisinin eski dostlukları, şakacılıkları ve es rarengiz uyumları artık yoktu. Riley, Bill’in kendisinden neden uzaklaştığını bildiğinden emindi. Bunu kabalığından yapmıyordu, üzüntüsünden yapıyordu. Kendisinin işe dönüp dönmemesi konusunda Bill’in de şüpheleri vardı.
Bill’in kendisine son cinayet vakasını gördüğünü söylediği Mosby State Park’a doğru gidiyorlardı. Yolda ilerlerlerken Riley eski profesyonellik duygusuyla etraflarındaki tüm coğrafyayı gözden geçirdi.
O orospu çocuğunu bul ve onu benim için öldür.
Marie’nin kelimeleri onu avlamış, ona güç vermiş ve seçimini basitleştirmişti.
Ama şu an hiçbir şey göründüğü kadar basit değildi. Bir tek şey için, Marie’ye üzülmesine engel olamıyordu. Onu babasının evine göndermek, işe dahil olan biri için uygun değildi. Ama bugün Cumartesi’ydi ve Riley cinayet yerini görmek için Pazartesi’ye kadar bekleyemezdi.
Derin sessizlik endişelerini arttırmaya başladı ve çaresizlik içinde konuşma ihtiyacı hissetti. Bir şeyler söylemek için aklını zorladı ve sonunda:
“Bana Maggie ile aranda neler olup bittiğini söyleyecek misin?’’ dedi.
Bill, yüzünde şaşkın bir bakışla ona döndü. Riley bunun sessizliği bozmasıyla mı yoksa yersiz sorusuyla ilgili olup olmadığını anlayamamıştı. Sebep hangisi olursa olsun, pişman olmuştu bile. Onun kabalığının hoşa gitmediğini pek çok kişi söylemişti. Aslında kesinlikle kabalık yapmak istememişti. Yalnızca boşa harcayacak zamanı yoktu.
Bill içini çekti.
“O benim ilişkim olduğunu sanıyor.”
Riley buna çok şaşırmıştı.
“Ne?”
“İşimle.” dedi Bill acı acı gülerek. “Onu işimle aldattığımı düşünüyor. Tüm bunları ondan daha çok sevdiğimi düşünüyor. Ona sürekli aptallık etme diyorum. Her neyse, tam olarak bitiremem. Bu benim işim değil zaten.”
Riley başını salladı.
“Tıpkı Ryan’a benziyor. O da biz hala birlikteyken deli gibi kıskanırdı.”
Riley, Bill’e tüm gerçeği söylememişti. Eski kocası onu işinden değil Bill’den kıskanıyordu. Çoğu zaman Ryan’ın bunun için bir sebebi olup olmadığını merak etmişti. Bugünkü münasebetsizliğin dışında yalnızca Bill’in yanında olmaktan dolayı kendisini iyi hissetmişti. Bu duygu yalnızca profesyonelce miydi?
“Umarım bu seyahat boşuna değildir.” dedi Bill. “Cinayet yeri tamamen temizlendi biliyorsun.”
“Biliyorum. Ben yalnızca mekanı kendim görmek istiyorum. Fotoğraflar ve rapolar bana yeterli gelmedi.”
Riley kendini biraz sersemlemiş hissetmeye başlamıştı. Bunun nedeni yükseklere tırmanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Bir şeylerin beklentisinde olmakta vardı. Avuçiçleri hala terliyordu.
Araziyi uzaktan görüp ağaçlar kalınlaşmaya başladığında, “Daha ne kadar kaldı?” diye sordu. “Çok değil.”
Birkaç dakika sonra Bill, bir çift sert lastik izi bırakarak beton yola döndü. Araç sarsılarak zıpladı ve sonra sık ağaçlıklara yaklaşık çeyrek mil kala durdu.
Kontağı kapattı ve dönüp Riley’e endişe ile baktı.
“Bunu yapmak istediğinden emin misin?” diye sordu.
Riley, Bill’in ne için endişelendiğinden emindi. Kendisinin sarsıcı esaret günlerini yeniden canlandırmasından korkuyordu. Bunun farklı bir vaka ve başka bir katil olması önemli değildi. Riley başıyla onayladı.
Gerçeği söylediğinden tam emin olmayarak, “Eminim.” dedi.
Riley arabadan indi ve Bill’i çalılık, dar geçitli ağaçlık boyunca takip etti. Yakındaki bir derenin çağıldadığını duydu. Bitki örtüsü kalınlaşmaya başladıkça, geçebilmek için alçak dalları eliyle itmek zorundaydı ve yapışkan küçük uzantılar pantolonunun paçalarına tırmanmaya başlamıştı. Onları bacaklarından toplamak düşüncesi onu rahatsız ediyordu.
Sonunda Bill ile birlikte derenin kenarına çıktılar. Riley bu noktanın güzelliğine hemen vuruldu. Öğlen güneşi yaprakların arasından süzülüyor, suyun üzerindeki yuvarlak dalgalarda sürekli değişen renklerde ışıyordu. Derenin sürekli çağıldayan sesi huzur veriyordu. Burasının korkunç bir suç mahalli olduğunu düşünmek tuhaftı.
Geniş, düz bir kayaya doğru Riley’i götürerek, “O tam olarak burada bulundu.” dedi Bill.
Oraya vardıklarında Riley etrafına baktı ve derin bir nefes aldı. Evet, buraya gelmekle doğru yapmıştı. Böyle hissetmeye başlamıştı.
“Resimler?” diye sordu Riley.
Kayanın üzerinde duran Bill’in yanına çömeldi ve Reba Frye’nin cesedi bulunduktan hemen sonra çekilen bir dosya dolusu fotoğrafı incelemeye başladılar. Diğer dosya, raporlar ve altı ay önce kendisi ile Bill’in incelediği ve çözmekte başarısız oldukları cinayetin fotoğraflarıyla doluydu.
Bu fotoğraflar ilk cinayetin anılarını tazelemişti. Bu durum onun doğruca Daggett yakınlarındaki o kırsal bölgeye taşınmasına neden olmuştu. Riley, Roger’ın bir ağaca karşı nasıl aynı tavrı sergilediğini görmüştü.
“Eski davamıza çok benziyor.” dedi Riley. “İki kadın da otuzlu yaşlarındalar. İkisinin de küçük çocukları var. Bu onun yönteminin bir parçası gibi görünüyor. Bunu annelere yapıyor. Bu iki anne ya da çocukları arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamak için ebeveynlik gruplarını araştırmamız gerekiyor.”
“Bunun için birini görevlendireceğim.” dedi Bill. Notlarını alıyordu.
Riley raporları ve fotoğrafları incelemeye ve cinayet yeri ile karşılaştırmaya devam ediyordu.
“Aynı boğma yöntemi, pembe kurdele ile.” dedi. “Başka bir peruk ve bedenin önünde aynı tip yapma gül.”
Riley iki fotoğrafı yanyana tuttu.
“Gözleri de açık kalması için dikilmiş.” dedi. “Eğer doğru anımsıyorsam, teknisyenler Rogers’ın gözlerinin öldükten sonra dikildiğini bulmuşlardı. Frye’ınkiler de öyle mi?”
“Evet. Bahse girerim öldükten sonra da kendisini izlemelerini istemiş.”
Riley birden sırtının ürperdiğini hissetti. Bu duyguyu neredeyse unutmuştu. Ne zaman bir davayı başarmaya ve anlamaya başlasa böyle hissediyordu. Cesaretten mi yoksa dehşetten mi böyle hissettiğini anlayamıyordu
“Hayır.” dedi. “Öyle değil. Kadınların kendisini görmesi onun umurunda değil.”
“Öyleyse bunu neden yapıyor?”
Riley yanıt veremedi. Kafasına düşünceler üşüşüyordu. Canlanmıştı. Ama henüz bunu kendisi için bile kelimelere dökmeye hazır değildi.
Kayanın üzerine iki tane fotoğraf koyarak detayları Bill’e gösterdi.
“Bunlar tam olarak aynı değil.” dedi. “Bu ceset Daggett’teki kadar dikkatli yerleştirilmemiş. O cesedi hala katıyken taşımaya çalışmış. Bence bu kez ceseti buraya henüz beden katılaşmadan getirmiş. Öyle olmasaydı onu böyle yerleştiremezdi.’’